BENIM DÜNYAM HPS GELDINIZ IYI EYLNCELER


   
  biriciyim2434
  2434
 







 
Suheyb (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Sizden önceki kavimlerden birinde bir hükümdar ve onun bir sihirbazı vardı. Sihirbaz ihtiyarlayınca hükümdara:
−Ben yaşlandım, bana bir genç gönder de ona sihir öğreteyim dedi. Hükümdar ona sihir öğreteceği delikanlıyı gönderdi. Gencin yolu üzerinde bir rahip vardı. Yola çıktığında onun yanında oturup sözlerini dinlerdi. Rahibin sözleri hoşuna giderdi. Sihirbaza giderken rahibe uğrar, onunla bir süre otururdu. Sonra sihirbaza varınca da, sihirbaz delikanlıyı geç kaldığı için döverdi. Bu durumdan rahibe şikâyet edince rahip:
−Sihirbazdan korktuğunda, beni ailem alıkoydu; ailenden korktuğun zaman da, beni sihirbaz bırakmadı dersin dedi. O hal üzere gidip gelirken bir gün insanların yolunu kesen büyük bir vahşi hayvanla karşılaştı. Kendi kendine:
−Büyücü mü yoksa rahip mi daha faziletli bugün öğreneceğim dedi. Bir taş aldı ve Allah’ım! Eğer rahibin işi sana sihirbazın işinden daha sevimli ise şu hayvanı öldür de halk yoluna devam etsin diyerek elindeki kaya parçasını attı ve canavarı öldürdü. Halk da geçip gitti. Bunun üzerine delikanlı rahibe gelerek olup bitenleri haber verdi.
Rahip de ona:
−Oğlum bugün sen benden daha üstünsün. Senin durumun kemale ulaştı. Fakat yakında imtihandan geçeceksin. Bir belaya uğrarsan benim adımı verme dedi. Bu çocuk anadan doğma körleri, Alaca denilen cilt hastalıklarını iyileştiriyor ve daha birçok hastalıklara yakalananları tedavi ediyordu. Bu durumu kralın yakın dostlarından olan kör biri duydu. Çeşitli hediyelerle delikanlının yanına gelerek:
−Eğer beni iyileştirirsen bunların hepsi senin dedi.
Delikanlı adama:
−Ben hiçbir kimseyi iyileştiremem. Şifayı ancak Allah verir. Eğer sen Allah’a iman edersen O’na dua ederim. O da sana şifa verir dedi. Adam hemen Allah’a iman etti. Allah da ona şifa verdi. Sonra bu adam hükümdarın yanına gitti. Önceden olduğu gibi onun yanı başına oturdu.
Hükümdar ona:
−Sana gözlerini kim iade etti? dedi.
Adam:
−Rabbim iade etti dedi.
Kral:
−Senin benden başka bir rabbin mi var? dedi.
Adam:
−Benim Rabbim de, senin Rabbin de Allah’tır dedi. Bunun üzerine hükümdar o adamı tutuklattı. Çocuğun yerini söyleyinceye kadar kendisine işkence yaptırdı. Bunun üzerine delikanlı hükümdarın huzuruna getirildi.
Kral delikanlıya:
−Oğlum! Senin sihrin, anadan doğma körleri, abraşları iyi edecek dereceye ulaşmış, şöyle şöyle yapıyormuşsun öyle mi? dedi.
Delikanlı:
−Ben hiçbir kimseye şifa vermiyorum. Şifayı ancak Allah veriyor dedi. Bunun üzerine kral onu da tutuklattı ve devamlı işkence ettirdi. Sonunda rahibin adını söyledi. Hemen rahip getirildi.
Kendisine:
−Dininden dön dediler. O reddetti. Bunun üzerine hükümdar testere istedi. Testereyi başının ortasına gelecek şekilde rahibin başına koydular. Testere başını ikiye ayırdı. Arkasından hükümdarın yakın dostunu getirdiler.
Ona da:
−Dininden dön dediler. Reddedince onun da başına testereyi yerleştirip, başını ortasından ikiye ayırdılar.
Sonra da delikanlıyı getirdiler. Kendisine:
−Dininden dön dediler. Reddedince, kral onu adamlarından bir gruba teslim etti.
Onlara:
−Bunu dağın tepesine çıkarın, dağın tepesine varınca dininden dönmezse onu aşağıya atın diye emir verdi. Onlar da onu götürdüler, dağa çıkardılar.
Çocuk:
−Allah’ım, dilediğin şekilde beni onlara karşı koru dedi. Bunun üzerine dağ sarsıldı. Onlar da dağdan aşağı yuvarlandılar. Çocuk yürüyerek hükümdara geldi.
Hükümdar ona:
−Yanındakilere ne oldu? diye sordu.
Delikanlı hükümdara:
Allah beni onlara karşı korudu diye cevap verdi.
Hükümdar yine onu kendi adamlarından bir gruba teslim edip şöyle dedi:
−Bunu büyük bir gemiye bindirin, denizin ortasına götürün. Dininden dönmezse onu denize atın dedi. Onu götürdüler.
Delikanlı dua ederek:
−Allah’ım nasıl dilersen beni onlara karşı koru dedi. Bunun üzerine gemi onlarla beraber alabora oldu, hepsi boğuldular. O yürüyerek hükümdara geldi.
Hükümdar:
−Yanındakilere ne oldu? diye sordu.
Delikanlı hükümdara:
−Allah onlara karşı beni korudu dedi ve krala, beni öldürmek istiyorsan diyeceğim şeyleri yapman gerekir dedi.
Kral:
−Nedir o? dedi.
Delikanlı şu cevabı verdi.
−Halkı bir meydana topla, beni de bir hurma dalına bağla, sonra ok torbamdan bir ok alarak, yayın tam ortasına yerleştir. Daha sonra, delikanlının Rabbi olan Allah’ın adıyla de. Sonra da at. Böyle yaparsan beni öldürürsün dedi. Bunun üzerine hükümdar halkı bir meydana topladı. Onu hurma dalına bağladı. Sonra ok torbasından bir ok aldı. Oku yayın ortasına koydu. Sonra:
−Çocuğun Rabbi olan Allah’ın adıyla diyerek oku üzerine attı. Ok delikanlının şakağına saplandı. Çocuk elini şakağına koyup öldü. Bu durumu gören halk:
−Delikanlının Rabbi’ne iman ettik dediler. Kralın adamları kralın yanına geldiler ve ona:
−Gördün mü korktuğun şeyi? Vallahi korktuğun şey başına geldi, halk Allah’a iman etti dediler. Bunun üzerine kral derhal sokak başlarında hendekler kazılmasını emretti. Hendekler açıldı ve içlerinde ateşler yakıldı.
Hükümdar:
−Herkim dininden dönmezse onu zorla ateşe atın. Ya da kendilerine haydi ateşe atlayın denilsin diye emir verdi. Adamları da dediği gibi yaptılar. Nihayet kucağında bebeği ile bir kadın ateşin önüne geldi. Kadın duraklayıp ateşe düşmekten çekindi.
Kucağında ki bebeği:
−Ey anneciğim sabret. Çünkü sen, hak din üzeresin dedi’ buyurdu.”
Müslim 3005
İmam Nevevi (Rahmetullahi Aleyh) bu hadisin şerhinde birçok noktalara değiniyor ve hadisten önemli hükümler çıkarıyor. Biz bunlardan önemli gördüğümüz birinin üzerinde duracağız:
Hak yolda yürürken bütün zorluklara sebat göstermek ve hakkı ortaya koymaktan bir an bile geri durmamak. Gerçi mü’min ölümle karşı karşıya geldiği anda kalbindeki imanı muhafaza etmek şartıyla iki şıktan birini seçmekte serbest bırakılmıştır. Ammar bin Yasir (Radiyallahu Anh) küfrü söylerken, Bilal (Radiyallahu Anh) Rabbim bir diyerek hakkı ilan etmeyi tercih etmiştir.
Allah-u Teâlâ onların her ikisinden de razı olsun. Fakat daha şerefli olanı, mübarek olanı hak yolda yürürken zorluklara, acılara sabır göstermek ve hakkı ortaya koymaktan bir an bile tereddüt etmemektir. Hadistekine benzer bir olay Kur’an’ı Kerim’in Buruç suresinde anlatılmakta. Tek suçları, bir olan Allah (Azze ve Celle)’ye kulluk etmek olan mü’minler topluca içinde alevli ateşler bulunan hendeklere atılıyorlar. Onlar da kundaktaki çocuğun gösterdiği sabrı gösterip ölümü tercih ediyorlar.
Allah-u Teâlâ gösterdikleri bu üstün teslimiyetten dolayı onları yüce kitabının temiz sayfalarında anıyor. Bundan daha büyük bir şeref olabilir mi acaba? Biz Müslümanlar, bir kısmımız, bolluk ve rahatlıkla imtihan ediliyoruz. Gerçi Müslümanları bir vücudun azaları gibi düşünürseniz, acılar içinde kıvranmamız gerekli ama maalesef daha bir vücudun azaları gibi değiliz.
Allah (Azze ve Celle) bizleri de yeryüzündeki diğer Müslümanları imtihan ettiği gibi zorluklarla imtihan ederse, eğer sabrımızın ve imanımızın derecesini ölçmek isterse ne yaparız? Böyle bir sınava hazır mıyım? Sorusunu her Müslüman kendine sormalıdır. Allah (Azze ve Celle) hâkimdir ve en doğrusunu bilendir.


 


Allahummerham Ummete Muhammeden Rahmeten Ammeh.....

Sanadır Ya Rasulallah..........

Esselatu Vesselamu aleyke Ya Rasulallah
Esselatu Vesselamu aleyke Ya Habiballah
Esselatu Vesselamu aleyke Ya Sefiallah
Esselatu Vesselamu aleyke Ya Rasulussekaleyn
Esselatu Vesselamu aleyke Ya Rahmetelil Alemin

Ey Alemlere rahmet olarak gonderilen sevgili, ey kainatin goz bebegi, ey varlik nuru Efendim.








Bir at üstünde kanatlanmış geliyor sanki,
Ümmetin efendisi.
Suruşunda bir asalet, ve gözlerinde tebessüm.
Ağlamaya alışkın gözler bu defa gülüyor.
Sultanlar sultanı geliyor,
Alemlerin peygamberi geliyor.
Muhammed Geliyor...





Sırtında sanki dağlar taşıyor.
Gözlerinden sanki ummanlar akıyor.
Gülüyor nurlu yüzü,tebessümü ashabı'na cesaret veriyor.
Başlar önde,Kabe kollarını açmış bekliyor.
kabe yarini bekliyor,kabe sahiplerini bekliyor.
Ashab'ın yüzünde bir heyecan.
Ve Muhammed Gülüyor.Aç kapılarını kabe,
Çünkü sevdalın geliyor.




Mekke'nin kapısından asırlık bir devir için
bütün ihtişamıyla,gökleri bile ağlatan peygamber giriyor.
İşte zeyd,kalabalığın içinde gizlice ağlıyor.
Cafer ellerini yüzüne götürmeye utanıyor.
Yasir Rasullullahın yüzüne sanki aşık olmuş,
Nasıl da hayranlıkla bakıyor.
Ve bütün ağızlarda salavat
Gökler Allah sesiyle inliyor.
Bütün ihtişamıyla bir devri aydınlatmaya
Aşka susamış insanlığa aşkı sunmaya
Muhammed geliyor.





Çamurdan putların üzerine yağmur düşüyor.
Kabenin önü kirli su Muhammedim,
Senin nur'unla arınıyor.
Sırtında sarı elbisesiyle,Gülen nurlu yüzüyle,
Bir devenin üzerinde Rasullullah geliyor.





Nasılda belli sırtındaki yük,çektiğin çile,
Halid bin velid ellerini semaya kaldırıyor.
Ne müthiş bir andır bu,gökler senin isminle yankılanıyor.
Lailahe illallah Muhameden Rasullullah.
Aç kapılarını kabe,senin tek sevdalın geliyor.
Muhammed geliyor.





Hz.Hamzanın savaşını vermeye yemin etmişçesine,
Gözlerini tutamıyor kusam-bin Abbas.
Seni korumak için Uhud'da kendini siper ederken habeşi
Allah dedi,tekbir Allah.
Muhammedi yaradan ve bizlere Rahmet yollayan
Allah için savaşın dedi.
Haykırırken dili bu anlatılmaz sevdayı,
Yüreği sanki ondört yürek oldu aşkından.
Kab'bin Malik kabenin kapısında el pençe,
Sana divan duruyor,
Deven sanki üzerinde bir asrı taşıyor.
Herkes deven olmak istemişti orda.
Seni omuzlarda taşımak ve salavatlar sunmak için sana.
Kabe hiç bu kadar dile gelmemişti.
Aç şimdi kapılarını kabe.
Sultanlar sultanı geliyor.
Efendiler efendisi geliyor.
Aç kapılarını kabe...Muhammed geliyor...





Mekke'nin kapısından bir ihtişamla,
İnsanlığın önderi giriyor.
Babasızlığın acısını yaşayıp yıllardır,
İçinde sakladığı sevdayı sunmaya geliyor.
Bilal-i habeşi ezan okuyor kabenin tepesinde.
Bütün gözler göğe bakıyor.
Rahmet iniyor gökyüzünden.
Sultanımın gözlerinde bir tebessüm,
Sanki omuzunda bir dağı taşıyor.
aç şimdi kapılarını mekke,
Aç kapılarını kabe,
Çünkü Rasullullah geliyor,
Muhammed geliyor,Muhammed geliyor...













Rabbim gerçek manada beni sen sevdin... Niceleri ise sever gibi göründü... Ama daima, kendilerini sevdiler... Çünkü âcizdiler, fâniydiler... Kendilerine bile yetemediler ki, bana yetseler...

Hepsi Sana borçluydu varlığını. Hepsinin bir canı vardı... Ve onlar, kendi canları yanmadıkça, anlayamadılar acıyı... Anlayanlar da zaten, kendilerince bir mânâ çıkardı...


Sen varsın hakkıyla bilen beni... Her şeyimle bilen, her şeyimle seven, bir tek Sen... Sevdiğini biliyorum, zira sevmemiş olsaydın, o kadar kendinle meşgul etmezdin beni. Sevmemiş olsaydın, aratmazdın böylesi...Sen sevdin seni seven de beni sevdi bende onu sevdiM...

Sen sevmemiş olsaydın, sevebilir miydim ki Seni?
Sen canımın Cânânı... Sen'in sevginde vefâyı idrak ettim ben... O eşsiz vefâna, karşılık vermekten âciz oldum her zaman... Seni, Senin beni sevdiğin gibi sevmekten âcizim... Zira Sen yaratansın, ya ben? Ben, kul olmayı bile beceremeyen...

Yalnızca Sendeydi tatmin... Sadece Sende. Bir Sen yettin bana... Kimselerle yetinemedim...
Acı çekmeyi sever oldum Senin izninle. Dertlerin içinde gizlenmiş nice derman buldum...

Sevdirdiğince sevdim Seni... Buldurduğunca buldum... Bir Sen varsın Bâkî olan... Geride ne varsa fâni... Bütün varlıkların hepsi fâni... Kimi güzel, kimi çirkin, kimi vasat, ama işte her biri fâni... Dallardaki çiçekler, göklerdeki bulutlar, çöller, pınarlar hep fâni... Seraplar ve gölgeler fâni...

Çöllerde kalmayı sevdim Seninle... Yalnızdım, kalabalıklar içinde... Her şeyde Senin sanatını görmeyi sevdim ben... Herkeste Senden bir tecelli bulmayı sevdim... Yıldızlarda nûrunu, güneşte nârını, ateşte hârını bulmayı sevdim. Ve seni bana hatırlatanı sevdiM.

Hiçbir şeye muhtaç olmayışını sevdiM ben. Azîz oluşunu, Kâdir-i mutlak oluşunu sevdim. Settâr oluşunu sevdim. Öylesine güzel bir sırdaştın ki Sen, kimselere bir sırrımı vermedin. Günahıma rağmen yücelttin beni. Şeref ikram ettin. Ekrem-ül ekremînsin...

Kulunu sevmeni sevdim. Ey Rabbim! Ben unuttum, unutmadın. Ben, adını anmadım, yine de bırakmadın. Yüceler yücesi aşkına karşılık vermek varken, Seni bırakıp başkalarına yandım... Yine de vazgeçmedin benden.

Sevdin beni, oysa, ben Sana kul bile olamadım. Nankörlük ettim. Yine de nimetlerini esirgemedin.
Şikayet eden, sızlanan, dert yanan hep ben oldum. Sen, sabrettin. Sen sevdin beni... Bense vefâsız bir sevgiliydim. Kıymetini bilemedim.

Şimdi, cemâlinin hasretiyle yanıyorum. Ve Senin muhabbetin fâni hazları benden yok etti. O kadar ki, güneşin kavurucu sıcağında da, serinleten rüzgarda da, Senin hasretin içindeyim.

Senin sadece sanatını seyretmek yetmiyor artık! Şahdamarımdan daha yakın olmanı sevdim. Ama bu bile yetmedi bana. Korkuyorum perdeler arkasında kalmaktan. Korkuyorum, başkalarına görünüp de beni mahrum koymandan. Cemâlin... Tüm derdim bu ey Rabbim!
Cemâlin tüm derdim bu ey Rabbim.

Dayanamam Mevlâm! Ne olur Sensiz bırakma beni! Biliyorum ki, ne yaparsam yapayım, cemâlini hak edecek bir sermaye biriktiremem.
Seni hak edecek gücüm yok benim. Seni hak edecek amelim yok. Hiçbir şeyim yok ey en Güzel!

Ellerim bomboş. Üstelik günah kirleriyle lekeliyim. Bembeyaz gelemiyorum Sana... Yarattığın gibi tertemiz değilim. Dünya kirletti beni, nefsim aldattı. Şeytana kandım. Müflisim. VAllahi hiçbir şeyim yok!

Duyduğum iştiyakın sebebi, yine Sensin. Sensin her yanımda... Sensin varlığım... Zenginliğim Sensin... Tüm sefilliğime rağmen yine de Seni isteyişim, sırlarındandır.
Bilmiyorum, bilen Sensin. Ve eğer, murâdıma, maksûduma, matlûbuma, yani Sana, yani Senin Cemaline kavuşursam bir gün, bu da sadece Senin merhametin.

Sermayem yok Sevgili! Tüm sermayem, rahmetin... Lokmanın bile derman olamayacağı derdimin, dermanısın Sen!
Yârsın!
Cansın!
Şifâsın!
Lokmanda değil ey Yâr, Sendedir benim devâm!
Sana kavuşmadıkça, huzur da bana haram!
Sermayem rahmetin, ilâcım Cemâlindir,
vesselâm!

Hiçbir şey yoktu, yalnız Sen vardın. Hiçbir şey yoktu, aşkın vardı. Aşkını izhâr ettin, yarattın bizi. Muhabbet ettin, yarattın beni…
Vahdaniyetinin tecellîsiyle bütün kalplere bir katre aşk iksiri serptin. Ehadiyetinin tecellisiyle bütün kalpler Sana âşık…

Bildim, seven sendin beni!.. Bütün varlıklarda yansıyan güneş gibi, sevgisiyle saran Sendin beni… Annemin merhamet yüklü sesi, yüreğini yüreğimin üstüne koyan dostun merhabası, başımı okşayan Peygamber eli, hâtırasıyla hüznümü alan sevgilinin sohbeti… bildim hep Sendendi.

Sevdin, sonra kopmaz bir zincirle kendine çektin. Zincirin her bir halkası, Senden tecellîlerdi.
Aşkına âşık olduğum Mecnûn “Sen”din. Aynalarda seyrettiğim Yûsuf, “Sen”!..

Sonsuz siyah güller, lâcivert akşamların iğde kokusu, hüzün yüklü sonbahar, yağmurun toprağa dokunuşu, bir gül renginde eriyen akşamlar, Dost'un yüzü, sevdiğim ne varsa, hep “Sen”dendi.
“Tecellî, tecellî edeni gösterir.” (a.g.e., Hazret-i Mevlânâ)
Sûretlerde nihân olan Sevgili, ey Sevgili!..

Yetimler Yetîmi'ne «vedduhâ» sırrıyla tecellî ederken, O'nu tek olana, “bir olan”a çekiyordun. Başka bütün kapıları kapatırken, hep açık olan kapına çağırıyordun.
Bildim, kalbimdeki her bir muhabbet tecellisiyle beni de kendine çekiyorsun. Çekiyorsun ve bırakıyorsun. Bırakıyorsun ki, kanayayım; zayıf yanlarımı tanıyayım. Seni bulayım.

Sonra yine çekiyorsun. Bu, hüzünlü bir şehrâyîn. Bu, bitimsiz bir med-cezir. Bu, içimdeki Mûsâ'yla Firavun savaşı; sulhü yok!..
Sevgili, en Sevgili!..
Sûretlerden geçerek, Sana erdir beni!.. Merhametinle arındır, kalbimi!.. Kavuştur beni Sana seni sevenle birlikte kavuştur bizi...






GUL BAHCESINE GIRENLER GUL OLMASALAR DA GUL KOKARLAR. KAINATIN EN GUZEL GULUNUN KOKUSUNUN UZERINIZDE OLMASI TEMENNISIYLE.
[/size]
RABBİMLE(C.C) KALIN İNŞAAllah











Ey nebiler nebisi ümmet peygamberi
hayalin,yüce sevdan yaktı yürekleri
bilirdik,bizi düşünür uyumazdın geceleri
alnın secdede RABBE dua ederdin


bir çocuk yetim mi kalmış kimsesizdin
dinsize bile affolunur diye dua ederdin
seni sevdiğimizden çok sen bizi sevdin
alnın secdede RABBE dua ederdin


ey kalplerin sevgilisi rahmet peygamberi
döşeğin hasırdı,yastığın belki taş
sevebilsek senin bizi sevdiğin gibi
sana aşık olmayan bizler olsun taş


çok konforlu yaşıyoruz çok rahat
yaylı döşeklerde kuştüyü yastıklarda
yünlü battaniye ve senin hayalinden uzak
bir hasır bir taş sen yaşamadın rahat


biliriz dünya nimetinde yoktu gözün
bizleri gördüğünde içini kaplıyordur hüzün
ümmetin artık dünya nimetine düşkün
senin hayalinden uzak rahat yatak

eğer ki izin verseydi yüce RAB
biliriz bizim yerimize çekerdin azap
kurtuluş için refah için din getirdin
alnın secdede RABBE dua ederdin



BAKARA SURESİ,138

Esirgeyen Bağışlayan Allah'ın Adıyla başlarım
Şükür ve övgü ancak Alemlerin Hakimi olan Allah için yapılır.
O, bu alemde bütün varlıklarını sever ve gözetir.
Ahirette ise inananlara acır ve bağışlar.
İnsanların hesaba çekildiği gün sadece Allah'ın sözü geçer.
Allahım, yalnız Sana kulluk eder ve yalnızca Senden yardım dileriz.
Bizleri doğru yola, iyilik verdiklerinin yoluna ulaştır.
Kötü yola, sapıklığa düşenlerin yoluna iletme!.
Fatiha Suresi 1/7

Kullarıma haber ver; Şüphesiz Ben bağışlar ve Esirgerim.
Fakat,Benim azabımda çok acı bir azabdır.
HİCR SURESİ /49/50





“Ey kupkuru colleri cennetlere ceviren gul!” Yillar var ki bizler “seniye-i veda” turkuleriyle, gonullerimize dokulecegin zamani umit ve hayal edip durduk. Cani bogazina gelmis yetimler misâli hep ruhlarimiza esecegin ani bekledik. Sahilden cok uzaklara gitsek de gozumuz hep sahilde oldu. O “girye nikap” cehreni acacagin gunu bekledik. O “fusun perver” cehreni gorme umidiyle yasadik. Sen’in “cehre-i handan”ina ruhlarimiz feda olsun! Sensizligin boslugu, ucuruma; hasreti, yangina; susuzlugu, kurakliga donustu. Ey Sultanlar Sultani! Ey baslarimizin taci, ruhlarimizin ilâci! Catlamis dudaklarimiza “ab-i hayat” ol! Cehrelerimizdeki bu “pejmurde”ligin sebebi, senden uzak kalis hasretidir. Ruhlarimiz, Sen’in gibi bir gunesi kaybedeliden beri “bezm-i nadan”da, “cerag” olmaktan ote gidemedi. “Bir gozun hatirina cok gozler sevilir.” deyip sadece seni “cesm-i dilber” bildik. Kesrette bogulma derecesine gelmis ruhlarimiza meltem ol! Nefesini bizlere duyur, bizleri soluklarina doyur! Ey gonullerimizin en sevgilisi! Ruhlarimiz Sana feda olsun! Bayiltan renklerinle gonullerimize dokul! “Derd-i isyana muptelâ baht-i kara”lar olarak kapina geldik. Gedalardan sultanlik mulkunu esirgeme!


 

 

 





ESSELAMÜN ALEYKÜM SEVGİLİ CAN DOSTLARIM

AYRI KALMANIN VERDİĞİ YÜREK ACISI İLE

ESSELAMÜN ALEYKÜM DUA DOSTLARIM

YÜCELER YÜCESİ RABBİM

Sen ki; söyledin sarılın Kuran-ı Azim-i şana,
Bense dinlemedim koyuldum şeytanın yoluna.
Ne emir bildim ne yasak kaldı çiğnemediğim,
Umudum rahmetin, Ğafur isminle baktın bana.

Sen ki; Rezzaksın rızkları hesapsız dağıttın,
Kalbi kararmış müminleri iyilikle şaşırttın.
Sapkınlara yol verdin, ben peşlerine düştüm,
Yine uslanmadım yine odunumu sen aldın.

DÖNÜŞ
Sevgine ses veremedim, sevgim kısa kaldı,
Tövbe ettim gece, gündüzler elimden aldı.
Hak etmedim mükâfatı Sen hep Kerim’din,
Şimdi bu biçare kulun dönerek Sana vardı.

Nefsimin dur durak bilmeyen arzularından,
Sıyrıldım geldim o şeytanın divanından.
Ellerim ellere değil, yalnız Sana açılıyor,
Hamd, şükür Sana, sensin hidayeti yaratan.

DUA
Sen ki; rahmeti, günahlarımdan çok olan İlahi,
Bağışlanmayı istiyorum Sen’den, bağışla beni,
Bilirim bir ismin de Rahim’dir Settar’dır senin
İsminle ört günahlarımı, neşretme ele aczimi.

Fayda vermeyen ilimden, beyhude işlerden,
Azdıran variyetten, asileştiren fakirlikten,
Sen koru beni ya Rabbi, dünyalık kalbimi
Senden ayrı tutacak sevgiliden, sevgilerden.

Rabbimize şükürler olsun

sizlerle buluşma fırsatı verdiği için

sevgili can dua dostları

Rabbim yar ve yardımcımızdır

buna bir kez daha şahit oldum

Şükürler mevlamıza



Sen ki, kâinat kitabının Fâtiha sısın.

Varlığa katılma müsaademizin parolası "Bismillahirrahmanir rahîm"in ilk söyleyicisi, ilk öğreticisisin.

Allah ı Rahman diye bildik yüzünden; yağmurumuz oldun dünya çölünün ateşinde.

Allah ı Rahîm diye bildik sözünden; umudumuz oldun hesap gününün telaşında

Sen ki, ezelî hitabın ete kemiğe bürünmüş hâlisin.

"Elhamdülillah" sözüyle dillenen sonsuz minnettarlığımızın en açık temsilcisisin.

"Allah a, Rabbi diye âlemlerin" en çok teşekkür edenimizsin.

En iyi hamd edenimizsin; Muhammed imizsin.

"Şükreden bir kul olmayayım mı?" mahcubiyetini hücre hücre taşıyansın.
Rahman ın vechine aşina eyleyerek sevdirdin yüzlerimizi; sonsuz merhamet gördüğümüzü haber verdin.

Rahîm in teveccühüyle sevindirdin gönüllerimizi; hüzün ve korkularımızın biteceğini müjdeledin.


"Din gününün Mâliki"ne göre yaşama inceliğini sevdirdin bize.

Hesabı verilebilir günler yaşama sorumluluğunu hatırlattın vicdanımıza.
Sen "yalnız Sana kulluk ederiz" hitabımızın ebedî yankısısın.

"Âlemlerin Rabbi"ne en mükemmel ubudiyetinle karşılık verenimizsin.

Sen "yalnız Senden yardım dileriz" yakarışımızın biricik kefilisin.

"Rahman ve Rahim" olan Allah a kusursuz tevekkülünle sığınanımızsın.

Sayende "bizi hidayet eyle sırât-ı müstakîme" diyebilecek hidayetin şereflileriyiz.

"Üzerlerine nimet indirilenlerin yolu"nda en başta yürüyen Sensin.
Sen ki bize Raûf ve Rahimsin, üzerimize titrersin.

"Üzerlerine gazab indirilenlerin yoluna değil" gidişimiz; merhamet eyle ey Sevgili.

Sen ki hidayetimiz için çok hırslısın, ümmetine kıl kadar zarar gelsin istemezsin.

"Dalalete sapanların yoluna değil" yürüyüşümüz; şefaat eyle ey Nebî.

(Âmin)

dua ile can dostlarımselamün alyküm dostlar hadi duamıza iştirak edelim inşaALLAH
Ya Rab! Affını ihsan eyle nur sızmamış her hâlimize. Ağırlığından ezildiğimiz günah defterlerimize. Günbatımlarının kuşattığı aciz sözlerimize, dile getiremediğimiz tövbe yüklü cümlelerimize... Ört üzerlerini Settar isminle çirkinliklerimizin...
Ya Rab! Esirgeme "sevgi" dediğin, o anlaşılmaz kalb anahtarını... Mühürleme tahtını kurduğun şu kalbi sensizlikle. Bizi bize bırakıp, yapayalnız koyma karanlıklarda.
Ya Rab! Nolur günyüzü göster bize, güneşi avuçlayalım sımsıkı. Tüllensin yeniden sevgimiz...
Ya Rab! Ümit bahşet!.. Ümit olsun yeni doğan sabahlarımızın adı... Bir güvercin kanadında, yahut mor menekşe akşamlarda... Buz kesilmiş hayâllerimizin yamacında beklerken, ümit yeşertsin dualarımız. Rüzgârın hâyhûyuna takılıp sararan ömrümüze bir çiğ düşsün ümitten yana. N'olur hiç solmasın ümidin yedi rengi içimizde...
Ya Rab! Unutturma kendini.. unuttur Sen'den gayri her şeyi. Beyhude geçen günlerimizin alaca karanlığında takılıp kaldığımız "mecâzî sevdaları." Şu ritmi bozuk kalb atışlarımıza şifâ sun.. acı veren isyan günlerimize, diz üstü çöktüğümüz kara gecelerimize. Yağmuruna hasret bıraktığınız gönül mevsimlerine... Yalvarıyorum! Rahmetini lûtfet günün birinde.
Ya Rab! Barış lûtfet, sekîneler indir meleklerin nurdan kanatlarıyla, taştan da katı yüreklere... Ve silâh gölgesinde gözyaşı döken masum çocuklara, güzel günler lûtfeyle...
Ya Rab! Dindir içimizdeki acıları. Bembeyaz tebessümler nakşeyle dudaklarımıza.. ölümü değil, umudu bekleyenlere, bugünü değil, yarını arayanlara, güller sunalım ışık süvarilerimizle...
Yaşayan değil, yaşatan olalım... Dalgalı denizlerde alabora olanları, tanımadığı sularda yitip gidenleri, sâhil-i selâmete ulaştır. Günyüzü göster bize, güller açsın solgun ve yorgun şehirlerimizde. Rahmetinin serinliğini indir toprağımıza...
Ya Rab! Zaman ve mekânları aşkın bir surette gidelim Peygamber-i Zîşân'ın şefkât iklimine. İklimi sarsın bizi tül tül ve biz gönül kadehlerimizde sunalım dostluğumuzu...
Katık edelim gözyaşlarımızı, 'vuslat'ı yaşayalım.
Dillerimiz yana yakıla,
amin..





Yillar var ki hep bahari solukladik. Bir omur gecip gitti serapa; adini sorarak tasa, duvara… Karsimiza hep hazan vurmus baglar cikti. Ne zaman diriltici soluklarina kostuysak Sana giden yollari hep gulyabaniler tuttu. Bahara dâir en ufak bir emarede hep gelecegin gunleri bekledik. Yillar yili bahar sarkilariyla oturup kalktik. Aklimizda sen, ruhumuzda sen, dilimizde sen! Sensizlik; cesme baslarinda, dere kenarlarinda, sahillerde sadece susuzlugumuzu arttirdi. Sensizligin, ruhlarimizda meydana getirdigi boslugu, hicbir sey dolduramadi.



“Gel ey Muhammed bahardir! Dudaklar ardinda sakli âminlerimiz vardir. Hacdan doner gibi gel; miractan iner gibi gel; bekliyoruz yillardir.” Ey insanlik bahcesinin “gul-i rana”si! Sen’in bayiltici renklerin, nice bulbulu, “nalân u giryan” eyledi. Senin “fusunkâr” tavrin ve gonul yakan edan, nice bulbulu, “suride makal” eyledi.




Ey ruhlarimizin gokkusagi! Gedalarinin ah u efgânini, bir “arz u hâl” bilip imdatlarina kosacagin âni bekliyoruz. Sen ruhumuzun sancisi, suyumuzun sarnici, gonlumuzun gulusun! Biliyoruz ki Sen’in meltemin, sefkat bulutlarini gonlumuzun semasina suruklemezse, ruhumuza merhamet damlalari dusmez. Renklerini, Sen’in gokkusagindan alan her ruh uludur ya Resulallah! Nice dilberi oguturken fânîlik degirmeni; sadece Sen’in renklerin “ter u taze” kaldi ya Resulallah!



Sefkati, barisi, merhameti, huzuru, kisacasi insanligi arayan dunyamiza yeniden dogacagin gunu bekliyoruz. Sadece ummetin degil, butun insanlik soluklarina muhtac! “Sana muasir olamadigim icin uzgunum ya Muhammed!” diyen Bismark, isigina kosmak icin kanat cirpan “pervane”lerden sadece bir tanesidir. Insanlik, Sen’i kaybedeliden beri ates boceklerini gunes sandi. El fenerleriyle karanliklari dagitmaya, cakip kaybolan simseklerle yolunu aydinlatmaya calisti. Sen’in disinda, Sen’den uzak carelerle hayatini tanzim edemedi. Simdilerde buyuk bir “acziyet” icinde, Sen’in havuzunda arinmaya kosuyor. Soluklarina muhtac kapi kullarindan, gunesine kosan kelebeklerden himmetini esirgeme sultanim!



Ey sultanlarin kapisinda merhamet dilendigi ulu Sultan! Dirilten soluklarindan uzaklastikca, ruhlarimiz porsudu, renklerimiz soldu. Senin cennetten ikliminde dolasmislarin yuzu suyu hurmetine, altin halkana tutunmuslarin askina bize himmet eyle; bizi sefaatinden mahrum etme! Hazan vurmus yapraklara, “sitazede” bulbullere donen hâlimizle, agir aksak tavrimizla, yarim kalmis sevdalarin ruhumuzda hâsil ettigi yaralarla bir kere daha gul bahcene girip gonul yakan nagmelerinle, cennetten ikliminde yeniden dirilmek istiyoruz. Bizleri kendinden uzak tutma! Sultanlik mulkunu gedalarindan esirgeme! Liyakatimize, daginik zuluflerimize, kirlenmis “damen”imize, “cesm-i siyahkâr”imiza bakma, ihtiyacimiza gore muamele et! Kirik dokuk ifadelerimizi, sana bir “berguzar-i muhabbet” olarak takdim ediyor, kabul buyurmani diliyoruz.



Niyetlerimizi, varligin tek yaraticisi olan “Cenab-i Kirdigâr”e havale edip gunahkâr ellerimizle yine ona yalvariyoruz! Ey her seyin dizgini elinde, her seyin anahtari yaninda olan hazineler sultani yuce Yaratici! Bizleri “sevgilim” dedigin -mukaddes sevgine layik olan- Hazreti Muhammed Aleyhisselatu Vesselâm’in yuzu suyu hurmetine bagisla! Insanlarin en sereflisi olan Efendiler Efendisi’nin (sas) cennet ikliminden bizleri burada ve otelerde mahrum etme!



Te$ekkürler




Dua,kulun ümit dalı ve Rabbine bağlılığının en güzel ifadesidir.Dua,cennet yollarını açan,kalbe safa,ruha gıda veren ve ebediyyet serinliğini tattıran vecd halidir.Dua,mü'min için eşi bulunmaz bir silah,ümit gecesinde hayırlı bir sabah,bela,şiddet ve felaket çemberinden kurtuluş ve felahtır.Dua,yerde nur,gökte nur,sağda nur,solda nur ve kul için bir tükenmez huzurdur.Dua,Hak kapısının halkasını tutmak,çırpınan gönüllere ilahi rahmeti dilemektir.Dua,kulun şerefini artıran,iki alemde de yüzünü ak eden,bir güzellik bulutu halinde rahmet katrelerini gönül toprağına döken en hayırlı şeydir.

Nihayetsiz kudret ve sonsuz Rahmet sahibi Mevlamız buyuruyor ki:"Kullarım(Habibim)sana beni sorunca(haber ver ki)işte ben muhakkak yakınımdır.Bana o dua edenin da'vetine icabet ederim.(Bakara:186)

Hakka davet etmede seni sala ve Ezan,

Kul ol,duada bulun,güzel cenneti kazan !

Ashabın büyükleri,tabiin ve tebe-i tabiin; zikir,tesbih ve dulara büyük bir ehemmiyet vermişlerdir.Son zamanlarda bu vazife terk edilmektedir yahud da unutulmaktadır.Mesela ayet ve hadiste varid olan, özellikle ashab-ı kiram tarafından büyük bir ehemmiyetle zabtedilip bildirilen dualar terkedilmekte,ha bire karınca duası,kadeh duası..vs duası gibi bid'at olan,esassız,semeresiz,sun'i dualarla meşgul olunmaktadır.Bu ise vakti boşa harcamaktan başka birşey değildir.

Resulullah (s.a.v.)buyuruyor ki:"Dua ettiğiniz zaman,kabul olunacağına inanarak Allah'a dua edin.Bilmiş olunuz ki,gafil kalp(ile)yapılan duaları Allah kabul etmez."(Tirmizi)

Mü'minler annesi Hazret-i Aişe (Radıyallahü Anh)den nakil.Allah'ın Resulü (s.a.v.)geceleyin kalktığı vakit namazına şu dua ile başlardı:

"Allah'ım !

Ey Cebrahil,Mikail ve İsrafil'in Rabbi !

Göklerle ve yerin yaradanı,

Hazırı ve gaibi bilen Allah'ım !

Kullarına ihtilaf ettikleri şeylerde,

Onların aralarında ancak Sen hükmedersin.

İhtilaf edilen Hakk'a izninle beni hidayet eyle !

Çünkü dilediğini doğru yola ancak Sen hidayet edersin !"(Müslüm)




SELAMÜN ALEYKÜM DOSTLAR

DERİM K,
Kalmak ağır geldiğinde gitmeli insan…
Bırakıp ardında hayatın anlamlarını…
Yol almalı kendi bilinmezliğine doğru,
Hep ağır gelir ama doğruyu söyler yürek..
Güneş batmadan aşmalı bu yüzden,..
Hasretin yamaçlarını….

Vakti geldiğinde gitmeli insan …
Unutup tüm amaçlarını…
Kalmak ağır geldiğinde gitmeli insan,
Uzanıp sevda kıyılarına sarılmalı güneşe…
Günlerce yatmalı, günlerce kalmalı,..
Yıllarca yanmalı…
Yakmalı hasretin her çeşidini.
Savurup küllerini denize…
Kaçmalı…

Vakti geldiğinde gitmeli insan…
Öte diyarlara uçmalı.
Gelip oturmuş yüreğinin tam da ortasına..
Durup, gitmeSede , duymaz..
Duygu kimin?, sevda kimin?
Ezilmiş altında kanayan yürek kimin?..
Durdurup, bak desen bakmaz.
Kalmak ağır geldiğinde gitmeli insan…

Ne güzelde bakıyor güneş sımsıcak,
Yüzü gülüyor aynasında tüm şehrin.
Bu neyin manasıdır ki;
Birazcık naz yapıpta dur diyemiyor yüreğin…
Havası kapkara olmalı artık,
Kalbi siyaha boyanmış bu şehrin.
Ekmeği kara , suyu kara,

Vakti geldiğinde gitmeli insan…
Bırakıp yüreğini uzaklara…
Her şey durulur belki ve vurulur sevgin,..
Kaybolur hasret yok olursun sen.
Ağlamak sızlanmak fayda etmez artık

Çevirip gözlerini arkaya bakmak olmaz
Sığmıyorsa için içine olduğun her an…
Öyle bir başına kalmak olmaz.
Kalmak ağır geldiğinde gitmeli insan…

SEVDİKLERİNİZ İLE BİR ÖMÜR GEÇİRMENİZ DİLEĞİ İLE CAN DOSTLAR




selamün aleYküm dostlar


ŞEHİTLER OLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ
Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.

--------------------------------------------------------------------------------
Rüyalarınızı unutmayın hayallerinizden asla vazgeçmeyin inanıyorsanız.Allah.. Bu millete hayal ettiklerini gerçekleştirme fırsatı vermiştir...

YA SEV YA TERKET !!! VATAN TOPRAĞI KUTSALDIR.KENDİ KADERİNE TERKEDİLEMEZ!


--------------------------------------------------------------------------------
9/9/2006
Bildin mi şehidim?
Bırakıp ta sevdiğin her şeyi ardında, gittin birden bire gökten ateşin, yerden ölümün yağdığı sırtlara. Ne el sallamaya fırsatın oldu geride bıraktıklarına ne de selam söylemek için vakit bulabildin anana. Sevgisiyle kalbini dolduranlara veda bile etmedin; sen gittin, bir kez dönüp de bakmadın ardına. Yaşın henüz 18 idi; aklın birçok şeye ermezdi. Senin yüzün hasret, yüreğin acı nedir bilmezdi. Daha hiç tanışmamıştın ızdırabın sancısı ile. Gelecek adına umutların vardı pembe mi pembe. Komşu kızını sevmiştin, senin ile aynı tende. Sen hissetmiştin başına bir şeyler geleceğini aylar önce; başına bir kurşun isabet edeceğini ve ağlamıştın sessizce. Yüreğin olacakları ruhuna fısıldarken sen, kendini bu dünyadan ayrılığa hazırlamıştın gizlice. Düşmanlarımız her koldan saldırıya geçtiği, dost bildiklerimizin bizi içimizden vurduğu o zor günlerde, vatan için, namus için, Allah için ölmeyi, bir siperden diğerine sürünerek cennete gitmeyi planlamıştın. Sen zayıf bünyeliydin şehidim! Ama ruhun güçlüydü, imanın güçlüydü, yüreğin güçlüydü. Bu nedenle senin önünde kimse duramazdı; bu ruh ayağa kalktığı zaman elinden kimse kurtulamazdı. Daha önce hiç silah tutmamıştı nasırlı ellerin, güneş yanığından fazlasını görmemişti bedenin. Önce silahların soğukluğuna alıştı ellerin sonra imansız mevzilerin üzerinize kustuğu cehennem sıcağına. Daha önce ürperirdin, ölümü hatırladığında. Artık seni gören düşmanların ve hatta ölüm bile ürperiyordu karşında. O sabah hep birlikte kıldınız namazı. On binler saf tuttu; yüz binlerce melekle. Vatanı düşmana çiğnetmemek için edildi yeminler. Sen de katıldın namaza, yüreğin iştirak etti o kutlu ‘ant’a. Aslında kendi cenaze namazını kılıyordunuz; sen bunun farkındaydın, arkadaşların da. Koydunuz başlarınızı secdeye son defa. Ak alnınızı öptü meleklerden önce, kara topraklar; hazırlandı süngüler, yürekler ve sancaklar. Size ölmek emredilmişti; şahadete ulaşmak. Dönüp bir kez bile bakmadın ardına: “Kimse geliyor mu düşman üzerine yanımda?” Hiçbir yürek alçalmamıştı o zaman, ihanet etmemişti vatana. Tam tekmil bütün yiğitler katılmıştı savaşa. Korkuyu unuttun; geride bıraktıklarını da. Karşındaki düşmandan ve yanındaki meleklerden başka, artık, bir şey görünmüyordu sana. Dilinde dualar vardı, elinde süngü. Yürüdün düşmanın üstüne; ezdin düşmanın bütün umutlarını, bağrında söndürdün aldığın yaraların acılarını. Düştün kızıla boyanmış kara toprak üstüne, sonbaharda toprağa düşen yapraklar gibi. Bedenini bırakıp toprak üstünde, ruhunu sürdün düşman üstüne. Bedeninin ağırlığından kurtulmak o kadar hoşuna gitmişti ki bir kez bir kez daha ölmek istedin; şahadet şerbetini defalarca götürmek istedin dudaklarına. Son nefesini vermemiştin daha; annenin yüzü geldi aklına; kardeşlerinin sözleri ve seninle aynı tende komşu kızın gözleri. Kapattın gözlerini gülümseyerek bütün dünyaya; ördün hiçbir düşmanın geçemeyeceği bir kaleyi ruhunla. Başın düştü bir yana ve ellerin her iki yana. Naşın günler sonra geldi yurduna; soğuk bedenini verdiler ananın koynuna. Sarıldı sana, bir daha bir daha. Gözlerinden tek damla yaş akmadı ananın; kardeşlerin, komşu kızı ve gökler ağladı sana. Ve sonra sizin kıldığınız cenaze namazını tekrarladık, ağladık kana kana. Bildin mi şehidim, tabutuna kimin baş koyduğunu, kimin tabutunu gözyaşlarıyla ıslattığını? Annen miydi yoksa sevdiğin mi? Fark edebildin mi akan gözyaşlarının kime ait olduğunu sıcaklığından? Gözyaşlarının sel olduğunu; sellerin yüreklerimizi seninle birlikte cennete sürüklediğini izledin mi cennetle müjdelenmiş ruhunun penceresinden? Cenazene katılanların hepsini tanıyabildin mi şehidim? Gördün mü hüzünlü yüzlerini, işitebildin mi mahzun sözlerini? Şaşırdın mı senin için duaya açılmış ellerin çokluğuna ve onlar içinde samimiyetsiz tek bir kalbin yokluğuna? Yaşıtların yoktu; onlar da bir süre sonra omuzlarda taşınmak üzere cephelere taşınmıştı. Cenazeni kaldırmak ihtiyarların ve çocukların güçsüz omuzlarına kalmıştı. Gördün mü şehidim, nasıl da yükseklere, omuzlara kaldırdı senin bedenini melekler ve nasıl da taşındı ruhun yükseklere, cennetin yamaçlarına; fırsat bırakılmadan ihtiyarlara? Olmadığından değil, gerek olmadığından sarmadık seni kefene. Bedenin, üzerine attığımız topraklar altında kalırken ellerimiz göklere açıldı, duaya açılan dillerimizle birlikte. Bir resim bırakmamıştın geride; yüzünün güzelliğini biz zaten kazımıştık zihinlere. Acın sinmişti bütün gönüllere; ruhun değiyordu duaya açılmış ellere. Gördün mü şehidim şimdi, sana vaad edilen cennetin yamaçlarını. Fark edebildin mi Sırat’tan ne kadar hızda geçtiğini? Ve bildin mi şehidim; seni ne kadar çok sevdiğimizi, özlediğimizi?

YÜCE MEVLAM BİZLERE DE NASİP EYLESİN İNŞAALLAH AHİRETTE BULUŞMA DİLEĞİNİ YÜCE RABBİMDEN DİLERİM EY ŞANLI ŞEREFLİ ŞEHİDLERİM MEKANINIZ CENNET OLSUN BULUŞMA YERİMİZ EFENDİMİZİN (S.A.V) ŞANLI SANCAĞI ALTINDA OLSUN İNŞAALLAH



YOKMU BİR DOST ARIYORUM

DUALARIMA DOĞRU DÜRÜST BİR AMİN DİYEN BİLE YOK

SİZLERE ELVEDEDA DEMEDEN SON BİR KEZ OKUYUN LÜTFEN VE HAKKINIZI HELAL EDİN BOŞA KÜREK ÇEKMENİN FAYDASI OLMADIĞI GİBİ AMİNSİZ BİR DUA DA OLAMAYACAĞI KANNAATİNDEYİM



FORMUNUZU İŞGAL ETTİM İSE AF EDİN VE RABBE EMANET KALIN CANLAR

GERÇEK DOSTLARA HALA VAR İSE

/ Can DÜNDAR

Hani, diyorum da, insanın gerçekten mükemmel bir dostu olsa... "Onu", şöyle, içine sindire-sindire, kocaman bir sarılsa... Yüreklilikle söylediğiniz... "Canım benim!.. dediğiniz... Telefonda bile saatlerce konustuğunuz, sıcacık biri...
Özlediğinizde, hayal kurduğunuzda yanınızda o var mı?
Sizi hiç yalnız bırakmayan biri...
Cesur, sempatik, azimli, kararlı,..
Arayan, soran, "Seni özlüyorum" diyen biri.
Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz.
Yanıltmaz!
Anlayışla karşılar her şeyi...
Hataları, günahları-sevapları, her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla...
Bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur.
O kendiliğinden çıka gelir zaten. Bir gün bir bakarsınız, karşınızda... Bir de bakmışsınız sımsıcak sohbetler, derin konular, sırlar, paylaşımlar...
Kimseye söyleyemediğiniz, en yakınınıza anlatamadığınız,
geçmişteki izleri, geleceğe dairlerinizi, sadece ona anlatır olursunuz.
Kadın, erkek fark etmez.
Bir dost bulun! Ama gerçek olsun.
Aradığınızda işinizi değil, sizi soran...
Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kiracınız olsun.
Anlatsın, konuşsun, açık-seçik, korkmadan yaşasın. Güvensin!
Cinsiyeti olmasın!
Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun.
Doğruları söylesin. Gözleriyle ve kalpten konuşsun.
Yaşasın! Doya doya yaşasın, doya doya yaşatsın.
Beyninden değil, yüreğinden versin.
"Olsun varsın! Paylaşırım."desin.
Bir dostunuz olsun.
Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın... Dost olsun!
Ama... Gerçek bir dost..
>
H O Ş Ç A K A L I N
D O S T Ç A K A L I N........


 

UZAKLARDA BAYRAM YAPARLAR
müslümanları gözlerken akbabalar,
Bire beş olurken
Top sesleri karlı dağlarda,
Yıkarken her gülle
Bir yuvayı daha o zaman.

Ve, yere düşerken çocuklar,
Minik dudaklarından gül yanaklarına
Sızarken bir kaç damla kan.

Babasının kucağında
Solgun bir çiçek gibi sallanırken kolları,
Bakar mısın ağlamadan.

Az ötede,
Bir çocuk yapışmışken kan gölüne,
Açlıktan kıvranırken bir bebek,
Ağlamaya bile dermanı kalmadan.

Süngülere hedef yapılırken bir diğeri,
Kaçışırken sokaklarda niceleri ...
Kirletilmişliğine annesinin
Üzülmeye bile vakit bulamadan.

Bir köprüye, bir camiye ve minareye,
Bu kadar düşmanlığı anlamadan.
Cephedeki babasına
Sebebini soramadan,
Gördüğü kabusları hayra yoramadan.

Bölünürken uykuları onun,
Ninnilerle uyurken uygar dünya (!)
"Onlar terörist" diye teselli olurken.
Bırakılırken insafına yamyamların,
Çığlıklar yükselirken
Filistin'den,Keşmir'den,Türkistan'dan. çeçenistandan ıraktan

Uzaklarda, boş vermişlik mesafesinde,
Müslümanlar bayram yapacaklarmış,
Yüzlerinde gülücükler,
Şeker Bayramların'nda(!)
Tatlı yiyip, tatlı konuşarak.
Belki de eski günleri anarak,
Günleri, o yiğit günleri ...
Bir an bile utanmadan.

Utanmadan bayram yapacaklarmış ha,
Gözlerinden bir damla yaş bile akmadan.


http://imageshack.us][/

Alemlerin ışığı... Muhammed Mustafa (S. A. V) Efendimiz... Dünya onsuz kapkaranlık... Her yanda kan, gözyaşı, çile... Müminler sahipsiz, yetimler şefkatsiz. fakirler yorgansız, ödünsüz, ateşsiz, aşsız.

Hey dünya hey... Yaratılışdan beri bu kadar zulme şahit olmadı dünya... Dünya merhametsiz kaldı. Dünya muhabbetsiz kaldı. Dünya Muhammetsiz kaldı... Dünya Muhammedden (S. A. V) yetim kaldı. Anınçün dinmez dünyanın gözyaşları, anınçün hep ağlar durur dünya...

Güneş doğmadan sabah olur mu? Yağmursuz yeşerir mi? çimenler... Meltem rüzgar lan esmese bu hayat yaşanır mı?... Mumammed'siz yaşanır mı?.. Sevgisiz, aşksız neye yarar hayat? Hey insanlar... Muhammedi Nurdan mahrum insanlar... Şefkatsiz, merhametsiz, sevgisiz insanlar... Hey insanlar... Kapkaranlık uçurumlarda, yıldızsız gecelerde, uykuya mağ­lup sabahlarda...

Hey insanlar hey... İslamsız insanlar... Namazsız, secdesiz, Kuran'sız insanlar... Tebessümsüz, gülsüz, yüreksiz insanlar...

Hey müminler hey... Köle müminler... Beyinleri kelepçelenmiş, dillerine pranga vurulmuş Müminler, yurtlarında mahkum müminler, yeryüzünde mazlum müminler...

Evler.. zindan evler, Kur'an tilavetinin duyulmadığı, Yasinsiz, Fatihasız, Amelsiz evler... Evler, sıkıntı dolu, haram dolu, stres dolu, kapkaranlık evler... Evler, Muhammed'in (S. A. V) sünnetinden mahrum evler...

Geceler... Gaflet dolu geceler, günah dolu geceler, İffetsiz, hayasız, diskotekli, barlı, gazinolu geceler... Geceler. hayvancasına eğlen­ce, şehvet, rezalet dolu geceler...

Hayat... Bu hayat mı? Kur'ansız hayat-hayat mı? Islamsız hayat; Robotlar gibi hayat... Kavga dolu, cinayet dolu, kin dolu, faiz dolu, rüşvet dolu hayat... Bu hayat mı?..

Hayat Muhammet Mustafa (S. A. V)'nın hayatıdır, hayat Asrı Saadet tir.. Hayat Nur Muhammed'imizin sünnetidir Hayat Allah aşkıdır.

Hayat edebi hayata hazırlanılandır, hayat insanların elele, dil dile gönül gönüle olduğu hayattır...

Hayat namazdır, Hayat teşbihtir... Hayat teheccütlerle ihya edilen seferlerdedir. Hayat gecenin karanlığında camilere yönelen adımlardadır

Hayat Muhammet'le (S. A. V) güzeldir. Hayat sabahlamaktır Secdelerde sabahlamaktır

Hey kardeşler... Hey müminler, hayat Muhamedimin hayatıdır.. O'nun yüce Sünnetidir.

Arayalım Muhammedimizi (S. A. V). O'nun sünnetini arayalım. O'nun izzetini arayalım... Kuran'a koşalım. Hayatı bulalım. Saadeti tadalım.

"Hey arifler, hey aşıklar Gel Muhammed'i bulalım. Ey dost yolunda sadıklar Gel Muhammed'i bulalım. Doludur aleme nuru İki cihanın serveri Nerde ise onun nuru Gel Muhammed'i bulalım. Muhammed diridir ölmez Taze güldür hergiz solmaz O'nu seven gafil olmaz Gel Muhammed'i bulalım. Gel kalma dünya elinde Cihanın mülkü malında Muhammedin evladında Gel Muhammedi bulalım. Seyid Nizamoğlu yürü İnleyerek zarı zarı Hangi beldedeyse nuru Gel Muhammed'i bulalım.

Seyyidimiz, canımız, herşeyimiz, şefaat ümidimiz, edebi rehberimiz, Muhammed Mustafamıza yıldızlar adedince Salat-ü selam olsun...

Türkiye Kur'an nuruyla dolsun... (Amin, Amin, Amin)







Rabbim! kalbimi tut,
etrafımı saran uçurumlara düşmemem için,
düşüncelerin oluşturduğu bilinmezlik denizinde kaybolmamam için,
nefsimin ve şeytanın gönlümü esir almaması için,
ellerimden tut Rabbim.
Rabbim!geçici ve boş şeylerle yorulan kalbimi Sevginle doldur
her şeye Senin sevginle bakabilmeyi öğret


Kapında ruhum yerlere sersem Efendim

Can Rasulum,

Gül kokulum,

Ay yüzlüm...



Muhammed (s.a.v.) sevdalılarının gönlünden dökülen hep aynı söz demek ki.
Ayağının tozuna yüzümü sürsem misali
Seni görmek için yıllarca mağarada bekleyen yılan olsam misali
Güvercin olsam, örümcek olsam, kölen olsam kapında, yeterki Seninle olsam.
Aynı havayı teneffüs edip, aynı toprağa bassam, gözlerimi senden ayırmasam, baksam baksam doyamasam cemaline, gül yüzüne.
Acını acım bilsem, Seninle ağlasam, Seninle gülsem.

Muhammed (sav) denince dilim lâl olur sanki, yüreğim yerinden oynar, canlanıverir gözümde, sadece iki damla yaş sevdama tercüman olur susarım...



Arkasından dolaşıp gözlerini kapatıyordu, soruyordu şakalaştığı kişiye:

"Haydi bil, Ben kimim?"

Gözleri kapatılan çöllerde yaşayan bir bedevi.

Soruyu soran Allah'ın sevgilisi Hz. Muhammed Aleyhisselam.


Bir arkadaşının evine yemeğe misafir olmuştu. Önüne konanı o kadar iştahlı yedi ki, ev sahibi şaşırdı.

Misafir yemekten sonra:

"Çok güzel bayılırım ben buna" demişti.

Önüne konan sadece sirke, İştahla yiyen ise, Allah'ın Sevgilisi muhammede aleyhisselam idi.



Mübarek sırtını açtı, diyordu ki:

"İşte kamçı, zulmettiysem içinizden birine kamçılasın. Bu onun en doğal hakkı.

O yer savaş meydanı, konuşan ise Muhammed Aleyhisselam idi.



Dilim hep Seni söylesin,

Kalbim hep Seni ansın,

Sevginle çarpmayan kalp, göğsümde bulunmasın.

Misk kokan toprağına yüzlerimi sürmeden,

İsyan ile çürüyen gözlerim kapanmasın...





Dediler bana -Bu dünya O var diye yaratıldı-
Geldim dünyaya, açtım gözlerimi, aradı bu gözler seni
Ama sen yoktun...
Haber göndermişsin
-Kardeşlerime selam olsun- demişsin...
Seni göremeyen kardeşlerine selam
Senden gelen selama can kurban Ya Resûlallah.

Sen ki eşsiz tebessümüyle kalpleri anahtarsız açan,
Sen ki dört mevsim açan gül,
Sen ki bir yavrucağın kuşu ölmüş diye taziyeye giden ince gönül,
Sen ki harbe en önde giden korkusuz cengaver.
çocukların bile fikrini soran büyük düşünür,
ismi Allah la yazılacak kadar şereflisin.

Bir ****** ölüsünden herkes uzaklaşırken
Onun güzel dişlerini görecek göz vardı sende...
Selam vermeyi çok sevmene rağmen
Tembellik yapana bunu layık görmeyecek kadar çalışkandın sen.

çocuklarla oyun oynayan alçak gönüllü sevgi güneşi,
iki kurbanlığın oğlu olarak asildin sen.
Can düşmanlarının malını emanet ettiği,
Sözüne güvendiği emindin sen

Hz. Yusuf tan güzel, tüm insanlar içinde özeldin sen
inci dişlerinin arasından çıkanlarla kimsenin incinmediği yürektin sen.

Sen yürüyünce dağlar erirdi, mahlûkat selam verirdi sana,
iftira atanlar üzünce seni melekler öperdi yanaklarından

Münkirler ağlatınca Amine yoktu ki kucaklasın seni?
Abdullah görmedi nasıl cezalandırsın kafirleri?
Ama Rabbin vardı, alemleri senin için yaratan Rabbin...
Miraca çıkardı seni, sevgiliyi görmek herşeye değerdi.

gönül bahçesindeki kuruyu yeşerten sevgili !
Gel ey nebi.
Gönlümün bozkırları seni bekler.
Seni sevmek her ruhun yiyeceği, içeceği,
ilahi aşkın gıdası seni sevmekten geçer.
Benim sevgim nedir ki?
Ayçiçeğinin güneşe olan sevgisi...
önemli olan güneşin, ayçiçeğine ışık göndermesi.
Sana öylesine muhtacım ki...
öylesine muhtaç...



AFFINLA YEŞERT KALBİMİ


Beni kalbimin ellerine bırakma Ya Rabbi
KALBİM Kİ KÖRDÜR istediğinden gayrısına
İstediğinin hayır mı yoksa şer mi olduğuna
Beni kalbimin ellerine bırakma Ya Rabbi..
Kalbimin elinden çektim çekeceğimi yıllarca

Şimdi dönüp içimde bir karanlık görüyorsam
Ve bu karanlığın korkusuyla
AYDINLIK SANDIGIM HER KÜÇÜK YILDIZBÖCEĞİNE KOŞUYORSAM
Bunu acizliğimin duası say Ya Rabbi
Cahilliğimi bağışla
Ve ihtiyacı neyse onunla nimetlendir kalbimi

Gözümün pınarında her daim yaş hazır bekliyor.
Yürek sanki bir açık yara, ne değse sızım sızım sızlıyor.
Canı yanınca feryad ediyor insan
Canı yanınca yanında kim varsa ona uzanıyor
Şifa senin elindedir Ya Rabbi.
Yanlış adreslerden çevir adımlarımı
DENENMİŞ YALNIŞLARLA YENİDEN YALNIŞA DÜŞÜRME BENİ..

Ben külhanbeyi cümlelerini çok kurdum
Külhanbeyliğine soyunup
kul olduğumu hatırladığım yollarda çokça yoruldum
Şimdi birkaç hayat yaşamışçasına yorgun
Birkaç hayat yaşamışçasına bitiksem
Suçlu aramaya ne hacet
Suçlusu benim
Ben hem kendi hayatımın
HEM YİTİRDİĞİM ZAMANIN KATİLİYİM.

Şimdi ben adına herşeyimi tüketmiş kapında duruyorum
Bir aralasan rahmet perdeni diye dua dua bekliyorum
Ne hakkım var istemeye ne yüzüm biliyorum
Lakin senin keremine sınır konmaz.
Senin rahmetin öyle bir deryadır ki
benim günahlarım ona bent olmaz.
Affet Ya Rabbi
Affınla yeniden yeşert kalbimi
Affet Ya Rabbi
İSRAF ETMEME İZİN VERME KENDİMİ..




,



Güzelliğin gülü, Âlemlerin Efendisine(s.a.v),
Cefâya kalkışanın tüm zarârı kendisine
Ebû Cehil deve işkembesiyle etti ezâ,
Hemen Bedir günü cân aldı bir vuruşta Hüdâ!
Güneş hudûduna saldırsa bir eşek arısı,
İlerledikçe kül eyler cehennemî bir ısı
Hilâle havlasa azgın köpek, verir mi ziyan?
Helâk olur, sürünür, kasteden zehirli yılan!
Atarsa kim ki çamur, yerde-gökte en güzele,
Dönüştürür yüce Mevlâ(c.c), rezîli müptezele
Ezel-ebed yaşayanlarda can Muhammed(s.a.v) var,
Durur ayakta bu dünyâ, içinde Ahmed(s.a.v) var!..

Senin küpündeki çirkef nedir rezil fırka?
Felekte sen düşeceksin çevirdiğin çarka!..
Nedir Muhammed-i Muhtâra(s.a.v) bitmeyen gayzın,
Sıvar mı gündüzü balçık, nedir o kirli çıkın?
Uyan kepâze akılsız, uyan vakit varken,
Başında kor tütecek kükreyen kıyâmetten!
Ne biz, ne yer, ne semâ affeder rezâletini,
Uzaksa tevbeye kalbin, çeker felâketini!...
Habîbi Ahmedi(s.a.v) Mevlâ yanında öyle korur,
Rakîbe sille-i Rahmânı pür gazapla vurur!
Basılmasın diye tâc etti Hak(c.c), O Yâsîni,
O'nun düşürmedi hattâ zemîne gölgesini
O'nun, sinek bile değdirmiyordu gül yüzüne,
Kömürlü fırçayı, hiç değdirir mi nûr özüne?
Nifakçı! Boş yere seçtin şu iftirâ yolunu!
Hiç umma cenneti, tuttukça şeytanın kolunu!
Rasûl'(s.a.v)e saldıran eller Ebû Leheb gibidir,
Sonunda sonları ancak cehennemin dibidir

Taşırdı gayrı, İlâhî, gönül elemlerini,
Rasûle(s.a.v) kim çamur attıysa kır kalemlerini!
Eğer hidâyeti mümkün değilse silleni vur,
Yalancı dilleri bir bir cehenneminde kavur!
Senin Habîbine(s.a.v) yâ Rab(c.c), sataşmasın kuzgun,
Rezîlin elleri kopsun, yeşermesin, kurusun!..
Vefâsı yok, yaratılmış da gonca hürmetine,
Bütün azâbını dök, nankörün cehâletine!...
Rasûle(s.a.v) azdı hakârette çizgi hürriyeti,
Çetin belâlara hapset, bu denli melaneti!
Kimin çıkarları uğrunda bunca serserilik?
Ki yoktu devr-i cehâlette böyle bir gerilik!
Nedir Muhammede(s.a.v) çirkin bakışlı sinsi roket?
Bu saygısızlığa hâyır, bu şerre bin lânet!..
Nedir bu saldırı, bitmez hücûmu bin senedir!
Nedir şu salyalı vicdan ki dîn için kenedir!
Nedir şu fâre beyinler, ya taş kemirmekte,
Ya Müslümanlara vampir olup semirmekte!..

Terör terör niye İslâmı suçluyor despot?
Bu haçlı rûhunu farz oldu etmemiz boykot!
Sürülmesin leke, bizden çıkan parayla, aman,
Rasûle(s.a.v) olmalıyız, ok geçirmeyen kalkan!...
Sahâbeler ki, civârında durdular dimdik,
Ne halde gayretimiz, vasfımız ki kardeşlik!
O Yâre aşk ile hürmet, hayat temellerimiz,
Sakın, sakın boşa savrulmasın amellerimiz!
Sevip de cân u gönülden O Yâre yâr olalım,
O Yâre kış günü bizler, bahar bahâr olalım!
Bu cân, O Hazrete aşkın "nefahtü" cânı bize,
Bu ân, O Rahmete candan da sevgi ânı bize!
Bu çağ, O Ahmed ü Mahmûda(s.a.v) bağlılık çağıdır,
Bu bâğ, O Servere Allâh(c.c) için gönül bağıdır!
Zaman, Muhammedi(s.a.v) idrak zamânıdır gönüle,
Devir, muhabbeti artırma devridir O Güle!

Bugün Muhammede(s.a.v) sevdâda imtihan günüdür!

Şaşırtma kalbi İlâhî, huzurda yüz güldür!
Cihanda Sen yine son ver şu eşkiyâ oyuna,
Halel getirmesin iblis, Muhammedin(s.a.v) yoluna!
O'nun için yine Seyrî kederli bir mecnûn,

Zamâne kendine gelsin muhabbetiyle O'nun!..



,




CENNET KOKUSU DERDİ COCUKLAR İÇİN.
BAZENDE GÖZÜMÜN NURU.
ONLARI HER ÖPÜŞÜNÜZE CENNETTE BEŞYÜZ YILLIK MESAFESİ OLAN BİR DERECE VARDIR DERDİ.
YÜZLERİNDEN,DUDAKLARINDAN HATTA GÖBEKLERİNDEN ÖPERDİ.
RUKU VE SECDEDE SIRTINDA TAŞIMIŞ.
KUCAGINDA ÇİŞ YAPAN COCUK İÇİN''BIRAKIN EVLADIM TAMAMLASIN'' BUYURMUŞTUR.
COCUKLARIN HATIRLARINI SORAR,ONLARA SELAM VERİRDİ.
OYUNLARINI SEYREDER, TEZAHÜRAT YAPARDI.
DİLİNİ ÇIKARIP GÜLDÜRÜR,
AGZINDAKİ SUYU PÜSKÜRTÜP KIZDIRIRDI.
COCUK AGLAMASINA DAYANAMAZ NAMAZI KISA SURE İLE KILARDI.
TORUNLARINA BİNEK OLUR SIRTINDA TAŞIRDI.
UYUTMAK İÇİN AYAĞINDA SALLARDI.
SU İSTEDİKLERİNDE TORUNLARI OK GİBİ FIRLAR ANNELERİNDEN ÖNCE SUYU O VERİRDİ.


SEVGİLİ DOSTLAR
KİM BU RAHMETELLİL ALEMİN BİLİYORMUSUNUZ


TABİ Kİ ALLAHIN SEVGİLİSİ MUHAMMED ALEYHİSSELAM (S.A.V)







BİR TABAK HURMA GETİRDİLER.
BUYRUN BU SENENİN İLK MAHSULÜ.
SORDU
-BENDEN ÖNCE YİYEN OLDUMU KARDEŞLERİMDEN.
HAYIR DENİLİNCE.
-OLMAZ DEDİ.
BEN ONLARIN HENÜZ YEMEDİĞİ BİR ŞEYİ NASIL YİYEBİLİRİM.
HADİ ÖNCE ONLAR BAKSIN TADINA
SONRA BANA GETİRİN.

EVET SEVGİLİ DOSTLAR
KİM BU KARDEŞLERİNDEN AYRI BİR HURMAYI BİLE YİYEMEYEN?
TABİ Kİ ALLAHIN SEVGİLİSİ MUHAMMED ALEYHİSSELAM (S.A.V)


CENNET KOKUSU DERDİ COCUKLAR İÇİN.
BAZENDE GÖZÜMÜN NURU.
ONLARI HER ÖPÜŞÜNÜZE CENNETTE BEŞYÜZ YILLIK MESAFESİ OLAN BİR DERECE VARDIR DERDİ.
YÜZLERİNDEN,DUDAKLARINDAN HATTA GÖBEKLERİNDEN ÖPERDİ.
RUKU VE SECDEDE SIRTINDA TAŞIMIŞ.
KUCAGINDA ÇİŞ YAPAN COCUK İÇİN''BIRAKIN EVLADIM TAMAMLASIN'' BUYURMUŞTUR.
COCUKLARIN HATIRLARINI SORAR,ONLARA SELAM VERİRDİ.
OYUNLARINI SEYREDER, TEZAHÜRAT YAPARDI.
DİLİNİ ÇIKARIP GÜLDÜRÜR,
AGZINDAKİ SUYU PÜSKÜRTÜP KIZDIRIRDI.
COCUK AGLAMASINA DAYANAMAZ NAMAZI KISA SURE İLE KILARDI.
TORUNLARINA BİNEK OLUR SIRTINDA TAŞIRDI.
UYUTMAK İÇİN AYAĞINDA SALLARDI.
SU İSTEDİKLERİNDE TORUNLARI OK GİBİ FIRLAR ANNELERİNDEN ÖNCE SUYU O VERİRDİ.


SEVGİLİ DOSTLAR
KİM BU RAHMETELLİL ALEMİN BİLİYORMUSUNUZ


 

 


.

Gönlümüzün sultanı efendimiz
Merhamet dilendiğimiz kelimelerin gölgesinde içimizin yankısını sana yollamak istiyoruz.

Ey Nebi!
İnan ki sensiz gündüzlerimiz bile geceye döndü alnımızı üfül üfül okşayan rahmet yüklü soluğundan mahrumuz yıllardır senin yokluğun ölü ruhlara can veren nefesinin yokluğu bizi ağyar ateşinden yaktı.

Medet Sultanım!
Hicranınla yanan ruhumuza parmaklarından yine boşaltmaz mısın Kevserlerini oluk oluk? utancımız büyük adını bir bayrak gibi dalgalandıramadık gönül semalarında giremedik kalplere adını sunamadık sana muhtaç sinelere büyük utançlara kundaklandık ama sen sen sultansın efendim ne olur himmetini esirgeme boynu bükük yüreği yaralı ümmetinden

Ey Nebiler Sultanı Efendim!
Senin devrinde yaşayan o gül nefesinle hayat bulan kutlu insanlara ARKADAŞIM diyordun Oysa biz ahir zamanın garip insanlarına seni görmeden iman ettikleri için KARDEŞLERİM diye hitap ediyorsun kardeşim dediğin insanları arasına kat bizleri de ayağı ve alnı beyaz sekili atların say bizi aldığımız abdestlerimiz var günde beş vakit

Ne olur efendim Mekke’den Medine’ye hicret eder gibi gel gel ki güneşin bizi terk ettiği karanlık gecelerimize dolunaylar doğsun gel ki yeniden bestelensin taleal bedrular hiç günahı olmayan çocuklarımız seslendirsin yine o karanlık nağmeleri ellerinde demet demet güllerle bekleyen kadınlarımız göz yaşı çağlayanlarıyla yıkasın yollarını

Biliyoruz aşkına pervane olamadık yanlış ateşlerde yandı ruhumuz yanlış pazarlara sürüldük yalancı şafaklarla kandırıldık yıllar yılı onca günahlarımıza bize yakışmayan onca kusurlarımıza rağmen senin büyüklüğün kadar büyüttük umutlarımızı dağlar kadar günahlarımız olsa da sen kadar Ahmed i Mahmud u Muhammed kadar umutlarımız var
Ey nebi ey rasulullah sultanı kendisine yollanan salat u selamları işiten vefah dost!
Sana yolladığımız selat u selamların sımsıcak gölgesinde yöneldik kapına

Yetiş imdada yetiş imdada ya Rasulallah !
Gönül kabesinde bütün günahlarımıza bütün isyanlarımıza rağmen yinede bir yer var efendim teşrif buyuracağın uyku nedir bilmeyen kirpiklerimiz var seni bekleyen


Ey levlake levlak hitabının nazlı sultanı – naz makamının efendisi!
Yıldızların yoluna kaldırım taşları gibi dizildiği yüreği bulut olan sevgili yağarsın taşlar bile yemyeşil filizlenir sen olmasaydın eğer taşlardan daha katı yüreğimizde hiç yeşerir miydi yepyeni umutlarımız yüreğimizin yamaçlarında boy verir miydi sen kokan can kokan ten kokan güller

Ne büyük şeref seni bilmek seni bize bildiren hz. Yezda ya şükürler olsun adını konuşmaya başladığımız zaman öğrendik daha ufacık bir çocukken biz oturmuştun yüreğimizin en güzel yerine senin gül devrinde yetişmedik bizler oturamadık dizlerinin dibine ama sana ümmet olmak için seni sevmek yeterse kalbimizin bütün zerreleriyle söylüyoruz ki SENİ ÇOK SEVİYORUZ EY SEVGİLİ kimler kimler seni ölesiye sevmedi ki Ya Rasulallah

Hz.Bilal’e kızgın kumlar üzerinde dayanma gücü veren sana olan bağlılığı ve sevgisi değil miydi?
Hz.Ebu Bekir’e ‘’Anam babam sana feda olsun ya Rasulallah ‘’ dedirten bu sevgi değil miydi?
Ay sana olan muhabbeti yüzünden ikiye bölünmemiş miydi?
Kendisini bıraktığını düşünüp hıçkırıklara boğulmamış mıydı?hurma kütüğü
Hz.Musab sana olan sevigisi yüzünden Cenab-ı Hak tarafından şehadet mertebesiyle ödüllendirilmemiş miydi?
Mübarek sevgin o kutlu aşkın daha nice kalplere ışık olup hayat vermemiş iydi? seni sevmemek sana bağlanmamak sana aşık olmamak mümkün ü ya Muhammed? adını duyan gönüller yanardağ gibi yanmaz mı? Heyhat!... nasıl sevmeyiz i seni elbette seviyor ve seveceğiz

Fakat şu zaman şu ahir zaman var ya ne çetin bir zaman ne zor bir zaman sana çıkan yollar sarp yolu görüyoruz ama rehberimiz yok senden ayrı gözlerimiz dolu, buğulu senin imdadımıza yetişeceğin günün hasretini çekmekteyiz

Bir demet gül var elimizde titreyen yüreklerimiz var güllerimiz solmadan çöle dönmeden yüreklerimiz ne olur ne olur gel ey Muhammed bahardır
Dudaklar ardında saklı aminlerimiz vardır
Hacdan döner gibi gel
Miracdan iner gibi gel
Bekliyoruz yıllardır
Güllerimiz solmadan çöle dönmeden yüreklerimiz
NE OLUR NE OLUR
GEL EFENDİM !!!...



.

.





.
 

Rabbim, Sen bana doğru yolu gösterdin; ben boş şeylerle uğraştım. Sen, bana öğüt verdin; ben taş yürekli oldum. Sen, bana güzel nimetler verdin; ben sana karşı geldim. Sonra da, beni gaflet uykusundan uyandırdığın zaman çağrını duyup bağışlamanı diledim; bağışladın. Tekrar kötü işlerime geri dönünce de beni rüsvay etmedin. Şu halde, hamd sana özgüdür, ey Rabbim.


SELAM VE DUA İLE SEVGİLİ DOSTLAR

 








Ben Sana Yüreğimi Sunuyorum Ey YAR...
Nabzimda..Adını Soluyan Nefeslerimle..
Dermansız..Bahtıma Ağlarken..Her Bahar..
Sana Sevdamı Sunuyorum...Hüzünlerimle...




Ben Sana Yetimliğimi Sunuyorum..En Sevgili...
Yetim Bırakmayacağını Beni...Bile Bile...
Alevler Kuşatmış Bak!! Hasret Kokan Gurbetimi..
Sana Ömrümü Sunuyorum..Efendim..Seve Seve...


Ben Sana Selamımı Sunuyorum...Can Nebi...
Sana Çarpan Yüreğimden..Senin Yüreğine..
Kırık Gönlümde Büyüyen Sevdanla Ayaktayım Şimdi...
Sana Aşkı Sunuyorum..Can Efendim..Tüm Hücrelerimle...

Kabul Buyurur musun EFENDİM....
,

“..Kim Peygambere itaat ederse şüphesiz Allah’a itaat etmiş olur..” (Nisâ 4/80) emr-i İlâhîsi gereğince Habîbullahı sevmek Allah(cc)’ı sevmektir… “Resûlulah’a duyulan muhabbetin derecesi îmânın ölçüsüdür”… Bu sebeple bizlere O’nun muhabbetini lütfet…Yâ Erhame’r-Râhimîn!… O’nun aşkını sînelerimizde bir alev deryâsı hâlinde volkanlaştır… Bizleri O’nun yolundan ayırma Yâ Rabbi… Ve iki cihanda ebediyen Gülmek için, “Gül”ün gölgesinde olmayı bizlere müyesser eyle Yâ İlâhe’l-Âlemîn!…

O’nun gölgesinde olmak, cennet-âsâ baharlara ermektir… O’ndan medet ummak, çölde susuzluktan çatlamış dudaklara âb-ı hayat vermektir… O, hicranla yanan sînelerin mutluluk rüzgârıdır… O, sonsuzluk iklîminin îtîbârıdır… O, ümidin temsilcisidir…O, şefâat bekleyenlerin; mütebessim incisidir… O, bizim gönüllerimizin sultanı… O, bizim dertlerimizin dermanı… O, bizim kurtuluşumuzun fermanı… Bizde, O Habîb-i Kibriyâ’nın, O Sevgililer Sevgilisi’nin eşiğine baş koyup -yüzümüz olmasa da affına sığınarak- şefkâtine muhtaç olduğumuzu, arzetmek için,

Yunus Emre’nin diliyle:

“Canım kurban olsun Senin yoluna,

Adı güzel, kendi güzel Muhammed,

Şefâat eyle bu kemter kuluna,

Adı güzel kendi güzel Muhammed”

diyerek medet bekliyor, Efendimiz’den şefâat dileniyoruz…

Ey Sultanlar Sultânı! 15 asır önce yol verdiğin sevgi kervânına bizleri de kabul buyur… Ey Resûller Resûlü! Bizler için; kapına Kıtmir, bastığın yere türâb, ayağına toz, tebliğine köle olmak ne büyük ümran… Senin ümmetin olma berâtını almak ne büyük ikram… Sultanım, bizler Seni dünyada görme saadetine erişemedik… Ama bizler, çok günahkar bir ümmet olmamıza rağmen -hakkımız olmasa da- rüyâlarımızda Seninle olmak, Senin aşkın ve muhabbetinle dolmak istiyoruz… Cür’etimizi bağışla Efendim… Gül Yüzünü görmemiz, şefâatine ermemiz için, bizlere de lütfeyle destur… Ne olur!..

“Ezel bezminde bir dinmez figândım Yâ Resûllalâh,

Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım Yâ Resûllalâh…”

diye Yaman Dede’nin dizeleriyle arz-ı hâl ediyoruz…

“En Güzel”e yâr olanlara, “Gül”e gönülden bağlananlara binlerce selâm olsun…


 



FİLİSTİN,IRAK VE AFGANİSTANA DUALARIMIZLA DESTEK OLALIM
SEVGİLİ ARKADAŞLAR ALLAH'A ŞÜKÜR BİZ REFAH İÇİNDE YAŞIYORUZ. AMA FİLİSTİN'DE,AFGANİSTAN'DA, IRAK'TA VE BAŞKA YERLERDE İNSANLAR ZALİMLERİN ZULMÜ ALTINDA EZİLİYOR. EVET SEYRETMEKTEN BAŞKA BİRŞEY YAPAMIYORUZ. DUALARIMIZI DAMLA DAMLA BİRLEŞTİRELİM VE HEP BİRLİKTE YÜCE ALLAH'IMIZA ELLERİMİZİ AÇALIM ..
Rabbiniz şöyle dedi:
“Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.”
( Mü’min Sûresi, 60 )

Allah(c.c.), iman edip salih ameller işleyenlerin dualarına karşılık verir; lütfundan onlara fazlasını da verir. Kafirler için ise çetin bir azap vardır.
( Şûrâ Sûre, 26 )

ÖYLEYSE BİZ DE HEP BERABER KABUL EDİLECEĞİNİ UMARAK GÖNÜL BİRLİĞİ YAPALIM VE DUALARIMIZLA AMİNLERİMİZLE KATILALIM ...
YÜCE ALLAH'IM
FİLİSTİN'DE AFGANİSTAN'DA, ÇEÇENİSTAN'DA, IRAK'TA VE DÜNYANIN NERESİNDE OLURSA OLSUN ZALİMLERDEN ZULÜM GÖREN ,CİHAD EDEN KARDEŞLERİMİZE GÜÇ,KUVVET,BİRLİK BERABERLİK VER. ONLARI ZALİMLERİN ZULMÜNDEN KURTAR. ZALİMLERİN OYUNLARINI BOZ. MÜCAHİDLERE ŞEHADETİNİ NASİP EYLE..BİZLERİN DE SENİN YOLUNDA CİHAD EYLEMESİNİ VE ŞEHADET ETMESİNİ NASİP EYLE.. SANA SIĞINIYORUZ ALLAHIM.. SENDEN BAŞKA SIĞINACAK KAPIMIZ YOK YA RABBİM.. RAHMETİNİ BİZDEN ESİRGEME YA RABBİM...HERŞEYİN EN GÜZELİNİ SEN BİLİRSİN YARABBİM ..
YARDIM ET.YA RAB..YARDIM ET. YA RAB..YARDIM ET..YA RAB..

AMİN. AMİN. AMİN.AMİN.AMİN.AMİN.AMİN...........................................

LÜTFEN AMİNLERİNİZLE ,DAHA GÜZEL DUALARINIZLA DESTEK OLALIM....
ALLAH HEPİMİZDEN RAZI OLSUN



Sen kimsin?

BILIYOR MUSUN SEN KIMSIN?..
SEN,
“Siz insanlar için çikarilmis en hayirli bir ümmetsiniz, iyiligi emreder,
kötülükten vazgeçirmege çalisirsiniz.. Çünkü Allah’a inaniyorsunuz..”
Fermaninin sahibisin!..
SEN,
“Alemlere rahmet olarak gönderilen” ve dehsetli mahser günü herkesin “Nefsi!
Nefsi!” diye cirpinacagi bir zamanda, secdelere kapanip; “Ümmetimi isterim
Ya Rab!.. Ümmetimi bagislamadikça kalkmam” diye feryad edecek olan Habib-i
Kibriya’nin ümmetisin!..
SEN,
Resulullah’in ashabina; “Orduya yardim ediniz” dedigi zaman, bütün servetini
alip getiren ve Peygamberin “Cocuklarina ne biraktin?..” sorusuna; “Allah’i
ve Resulünü biraktim Ya Resullullah!” cevabini veren Hz. Ebubekir’in
yolundasin!..
SEN,
Devlet reisi oldugu halde, ici su dolu bir tulumu sirtina yüklenerek halk
icinde dolasan ve oglunun; “Babacigim, niçin böyle yapiyorsun?” sorusuna;
“Oglum! Nefsimi biraz begenir gibi oldum.. Onu zelil etmek, gururumu kirmak
istiyorum” diyen Koca Ömer’in izindesin!
SEN,
Müslümanlar arasinda acligin ve kitligin hüküm sürdügü bir zamanda Sam’dan
kendisine ait zeytinyagi, üzüm ve bugday yüklü olarak gelen bir deveyi
yükleriyle beraber yoksullara tasadduk eden Hz. Osman’in ardindasin!..
SEN,
Cebinde bulunan 4 dirhem servetin 1 dirhemini gizlice, 1 dirhemini açikca, 1
dirhemini gece ve kalan 1 dirhemini de gündüz , kimsesizlere sadaka olarak
veren ve Allah Resulünün; “Neden böyle yaptin ?”sualine “Belki Allah
bunlarin birini olsun kabul eder düsüncesiyle diyen Hz. Ali’yi takip
edensin!
SEN,
Allah yolunda cihada cikan ve karsisinda ATLAS Okyanusunu görünce, devesini
dizlerine kadar denize sürerek, kilicini cekip; “Ya Rabbi! Sahid ol! Önüme
su ucsuz bucaksiz derya cikmasaydi senin sanini daha ileriye götürürdüm!”
diyen mücahidlerin pesindesin!..
SEN,
40 sene yatsi abdestiyle sabah namazini kilan Imam-i Azam’larin, Malazgirt
Ovalarinda Allah Allah sesleriyle at kosturan ve Anadolu kapilarini müslüman
Türklere acan Alp Arslanlarin arkasindasin!..
SEN,
Misafir kaldigi evde gece sabaha kadar ayakta duran ve; “Biz Kur’anin
bulundugu odada ayaklarimizi uzatip yatmaktan haya ederiz” diyen Osman
Gazilerin torunusun!..
SEN,
Resullullah’in müjdesine nail olup, küfrün dogu kal’asini, istanbul’u
fethederek Islam’a teslim eden, yeni bir cag acan Fatihlerin, dünyayi
müslümanlardan baskasina dar gören Yavuzlarin, karalarin- denizlerin Hakani
Kanunilerin neslisin!..
SEN,
Istanbul’da okumaya basladigi Ezan-i Muhammediyeyi, Caldiran ovalarinda
bitiren, Tuna’da aldigi abdestin namazini Afrika cöllerinde kilan, Hazer
kiyilarinda getirdigi tekbir seslerinin yankilarini Viyana kapilarinda duyan
kahramanlarin evladisin!..
SEN,
Vatanini, mukaddesâtini müdafaa ederken düsman kursunlarinin darbeleriyle
bagirsaklari delik-desik disariya firlayan ve bir eliyle onlari karnina
iterken, diger eliyle gögsünden bir baska kursunu eliyle çikarip, yaninda
bulunan arkadasina; “Al arkadasim! Sag olur da dönersen, su kursunu ogluma
ver! Ve O’na de ki; “Bunu sana baban son nefesinde gönderdi ve O’da ayni
sekilde ogluna aktarmazsa hakkimi helal etmem! “ dedi diye ulvi ruh
örnekleri veren sehitler kafilesinin cocugusun!..
ISTE SEN BUSUN!..
Bu altin halkalara eklenebilecek daha binlerce halka içerisinde;
Senin cevherin, aslin astarin, esasin budur iste!..
Sen bu kapilar disinda baska bir kapini insani,
Bu altin halkalar disinda baska bir halkanin esiri olamazsin!
Namazsiz, niyazsiz, maneviyatsiz, ruhsuz, köksüz, kozmopolit, satilmis
olamazsin!
Allahsiz, Peygambersiz, Kitapsiz olamazsin!
“Bana dokunmayan bin yil yasasin!” “Neme lazim” “Evimden uzak”
“Her koyun kendi bacagindan asilir” gibi yahudi sözlerini agzinin sakizi
yaparak, mücadele ve hizmet azmini yitiremezsin!
Komsun ac iken, sen tok gezemezsin!
Islam’in yasak kildigi günah yuvalarinda vaktini öldüremez, aile fertlerini
batinin kokusmus hayat tarzina uyduramazsin!
Yavrularini cagdas asrin zihniyetine terkedip, cehenneme talip olamazsin!
Sen kainatin en üstün varligi olarak yaratildin, buna layik olarak cennet
bahcelerine talip olmalisin..
Hem burada... Hem orada..
YOLUN ACIK OLSUN!..

TEKRAR HATIRLATAYIM DEDİM DE



Euzubillâhimineşşeytanirracîm,
Bismillâhirrahmânirrahîm...
Ya Rabbel-alemîn... Ya ilâhel-evvelîn...
SANA sonsuz şükürler olsun ya Rabbi!
Küre-i arzdaki bütün Müslüman kardeşlerimizi her türlü tehlikelerden muhafaza eyle ya Rabbi!
Bizleri islah edip, salih kullarına dahil eyle ya Rabbi!
Bizlere Cennet kapısından girmeyi nasip eyle ya Rabbi!
Bizleri Salâbet-i Diniyye istikametinden ayırmayıp, İman ve İtikad ile irtihal etmemizi nasip eyle ya Rabbi!...

ALLAH'in selami rahmeti ve bereketi tüm inanalarin üzerine olsun ins.
ALLAH yolunda ALLAH icin her türlü hizmet sunan adı bilinen yada bilinmeyen tüm kardeslerimedir dualarim.
ALLAH'im sen ki her seyi yoktan var ettin ve HABİB'inin yüzü suyu hürmetine bizleri bu dünyayi gark ettin.
Simdi su aciz günahkar zavalli kulun senin magfiretine siginarak acti ellerini , tüm ümmeti MUHAMMED icin dua
eder ve dilerki dünyanin bir cok yerine gözü yasli kardeslerim aci cekmekte iken ben burda nefsimle muhasebe yaparim , onlar islam adina aci cekerken ben ki burda
utanmadan senden iyilik dileniyorum utaniyorum rabbim
senden ve senin resulün hz.MUHHAMED'den , af edin bizleri
bagisla ya rabbim biz aciz günahkar kullari.
Seytan dahi senin magfiretinin büyüklügünü bilerek senin
af edecegini umarken , daglardan büyük olmasina karsin günahlarim , sana ve habibine olan askimiz büyükütür.
Sen tek dilegim rabbim bana kalbime bahsettigin askini artirman , bu ask öyle büyük olsun ki , cehennem atesi kalbimdeki askin yaninda , denizdeki kum tansi kadar kalsin.Cehenneme atsan dahi beni kalbimdeki askini ve dilimdeki zikrini alma benden ya rabbim.
Senin yolunda sana hizmet icin bas koldugum bu yolda bana izin verki bu hizmetim yalniz ölene kadar degil kiyamete kadar devam etsin.
Sen hidayeti istedigine verirsin , ilmi ise isteyene verirsin.Simdi bize bahsettigin hidayetimizi artir ki bununla yasayabilelim ve yasantimizla baskalarina isik tutabilelim ALLAH'im.
Ben sana söz verdim her seyi yalniz senin rizan icin yapacagim dedim , eger olurda desinler diye yamaya kalkarsam , saniye dahi nefsim dilerde onun icin yazarsam sen kalemimi yazmaz yap izin verme senin rizanin disinda yapmaya ya rabbim.
Suan bu duayi okuyup da amin diyen kullarini yarin mahserde narinda yakma ve efendimizin sefaati ile sefaatlenmesini nasip eyle ve en yüksek mertebelere cikmasini nasip eyle her ne duasi varsa hayirlisi ile kabul eyle , egerki hasta ise sifa ver, dertli ise derman ol , okuyor ise en iyi derece ile bitrisin okulunu , evlilige hazirlaniyorsa , ona öyle bir es ver ki bu es onu ALLAH yolunda hizmetinde yardimci olsun her iki dünyada esi olsun, arkasindan hayir kapisi olacak hayirli evlat bahset , hasretlik cekiyorsa eger , tez vakitde hayirlisi ile kavustur sevdigine , maddi sIkintisini gider ve verecegin rizki senin yolunda heba etmeyi nasip eyle, ölümü dügün günü olsun sehit mertebesine cikar ya rabbim...

SELAM VE DUAYLA SEVGİLİ DUA DOSTLARIM





Euzubillâhimineşşeytanirracîm,



İMAM-I RABBANİ BUYURUYORKİ;
SEN DUA EDEBİLİYORMUSUN;
NAİL OLDUN DEMEKTİR.
SENİN DUANI KABUL ETMEYECEK OLAN SANA DUA ETTİRMEZ...
KLİŞE DUA DEĞİL...
DUA SANA BAŞTA VERİLEN BİR BİLETTİR,
KULLAN VE GEÇ


SEVGİLİ DOSTLARIM YARIN CUMA Lailahe illallah Cuma’nın sebebiyle, Muhammedün Resullullah gerek yüzün gölgesiyle dünya ve ahiret muradımı ver.

Melekler duasıyla, Ya vedüdüm, entel maksudum, Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, cennet kapılarını aç, benim günahımdan geç.

Benim günahım varsada senin gibi halikim var. Muhammed Aleyhisselam dostum var.

İlahi kabre vardığım gece lütfeyle, yalnız kaldığım gece bilmediğimi bildir. Kabrimi nur ile doldur. Kevser şarabına daldır, ulu cemalini göster.

Gece gündüz yalvarırım sana dünya ve ahiret muradımı ver bana.

Rabbim Allah, fikrim zikrullah, kalbimin nuru Resullullah, evvelim Allah, ahirim Allah, La ilahe illallah Muhammedün Resullullah.

Cuma gibi günümüz var. İslam gibi dinimiz var. Muhammed gibi şahımız var. Allah dedim, dostum dedim, 99 ismine mühür vurdum, üstüne.

Sırrım sübhanım Allah, derdim dermanım Allah, gafil kuluna gam düşmüş, yetiş imdadımıza ya Muhammed.

Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, ya Allah, ya Muhammed umarız senden şefaat.

Lailahe illallahtır özüm, Muhammed Mustafadır sözüm, ihlas-ı şerif ile yıkadım yüzüm. Ayetele kürsü için sen kabul eyle sözüm.

Bugün Cuma günüdür. Dinim İslam dinidir. Dinimin İslam dini olduğuna, yetmiş binin nısfına, mühürledim üstüne.

Lailahe illallah üç muradım var, biri cennet, bir ırmak diyarını görmek. Aç cemalini göster diyarını.

Ya Resullullah! Aman yarabbi ya rabbena her halimiz malumdur sana, gece gündüz yalvarırım sana. Her zaman sana muhtacım, cemalini göster bana.

Cennetine davet et Allahım kabrimizde rahatlık, sıratta selamet, tatlı canımız sana emanet, son nefesimizde selametler ihsan eyle.

Kabir suallerimiz ahsan eyle, cennetinle cemalini cümleyle beraber bana da nasip eyle.

Lailahe illallah selalar duası için, Muhammedün Resullullah arşı ala gölgesi için hastalara şifa, dertlilere deva, borçlulara edalar ihsan eyle Ya Rabbim.

Elif Allah, Nur Muhammed tez selamet.

Ya Celil, etme zelil, gönder delil. İlahi Yarabbi hacetimi rahmet deryasını ulaştır, duaya açılan elleri icabete eriştir.

Allahım senden başka kimsemiz yoktur. Lailahe illallah arşı alaya Muhammedün Resullullah şükür Mevlaya.

Yarabbi yarabbena her halim malumdur sana, cenneti alada cemalini göster bana.

Lailahe illallah günahlarımız af eyle, Muhammedün Resullullah makamımı nur eyle.

İlahi Yarabbi son nefesimde kendime malik olmadığım zaman bu duamı sana emanet ederim.

Selatü selaya yolladım Mevlaya, sen cümlemizin muradını ver gelecek Cuma’ya.

Lailahe illallah ve cellehü edası ile, Rabbim muradımızı ver melekler duası ile.

Lailahe illallah kalbimizi karartma, rızkımızı azaltma, kabrimizi, daraltma, senden başka kapı aratma, muhannete muhtaç etme.

Lailahe illallah imanla sabır, Muhammedün Resullullah azapsız kabir.

Allahım beni af eyle, her derdimi def eyle, rızkımızı bol eyle, kabrimizi nur eyle, sual meleklerinin cevabını muktedir eyle.

Evvelim Allah, ahirim Allah, kalbimde beytullah Lailahe illallah Muhammedün Resullullah. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûlühü” diyerek çene kapatmak nasip eyle Yarabbi.

Allahım şeytanın şerrinden, kabirdeki yılanlardan, çıyanlardan, ölümün dehşetinden, kabirin azabından, sıratın zulmetinden muhafaza eyle Allahım.

Ölümün hayırlısını, üç ayların birisini, Yasinin yarısını okurken ölmeyi nasip eyle Yarabbi.

Amin.

chechen







Ey affı güzel Rabbim! Ne olur, affının serinliğini ve marifetinin halâvetini benim ruhuma da duyur ve beni onlarla doyur! Her ne kadar ben bunlara lâyık olmasam bile, haşyetle önünde iki büklüm olup ikâbından sakınılmaya lâyık olan da, mücrimlerin günahlarını bağışlama şanına yaraşan da yalnız Sen’sin!








Ya Rabbi dava içinde asıl davayı kaybedenlerden yapma bizi... Lütfunla Koru.
Kötü insanların yüzünden davaya küsenlerden etme. Ehl-i kıble olan kardeşlerimizin birbirlerine taş atmamaları için bize yardım eyle. Bizi bize bırakma, küffara boyun eğdirme. Mum olmadığımız yerde güneş olduğumuzu zannettirme. Nefsin ve şeytanlaşmış insanların şerrinden bizi koru. Dava içinde Davamızı kaybettirme Ya Rabbi..!
Amin. Amin






Ben Sana Yüreğimi Sunuyorum Ey YAR...
Nabzimda..Adını Soluyan Nefeslerimle..
Dermansız..Bahtıma Ağlarken..Her Bahar..
Sana Sevdamı Sunuyorum...Hüzünlerimle...







Ben Sana Yetimliğimi Sunuyorum..En Sevgili...
Yetim Bırakmayacağını Beni...Bile Bile...
Alevler Kuşatmış Bak!! Hasret Kokan Gurbetimi..
Sana Ömrümü Sunuyorum..Efendim..Seve Seve...


Ben Sana Selamımı Sunuyorum...Can Nebi...
Sana Çarpan Yüreğimden..Senin Yüreğine..
Kırık Gönlümde Büyüyen Sevdanla Ayaktayım Şimdi...
Sana Aşkı Sunuyorum..Can Efendim..Tüm Hücrelerimle...

Kabul Buyurur musun EFENDİM....




Sevgili dostlarım
ALLAH Rasulü 571 de degil de bu gün gelseydi yani 2007 da yani bu gün gelseydi ne olur du?Acaba yine hz. Muhammed sav.e Hira Dagın da peygamberlik geldikten sonra eve gittigin de
ya Hatice Cebrail geldi ve bana Allahın peygamberi oldugumu söyledi.Ben şimdi ne yaparım kimden yardım isterim bu çok çetin ve zorlu bir iş dedigin de hz. Hatice gibi:
üzülme ben varım ALLAH bize elbette yardım edecektir diyebilirmiyiz..
21. Asırda böyle bir eş bulunabilir mi?
Acaba yine:
Senin arkadaşın Muhammed var ya .Bu gece Mescid_i Aksaya gittigini söylüyor.
Bir gecede o kadar yol gidilirmi?dediklerin de
Bunu kim söylüyor,Muhammed mi.
Evet
O zaman doğrudur diyen bir Ebu Bekir (r.a.) gibi sadık olabilirmiyiz?
Acaba yine bi kayanın üstüne çıkıp
La ilahe illallah Muhemmdun Rasulüllah diyebilirmiyiz?
Acaba yine
Ya Rasulallah Kabede ne zaman namaz kılacagız ? diye soran
Kim ALLAH Rasulüne ve Müslümanlara bir zarar verirse karşısında beni bulur diyen Hattabın oglu bir Hz. Ömer (r.a) gibi olabilirmiyiz?
TÜM OTORİTEYE BAŞ KALDIRABİLİR MİYİZ?
Acaba yine
İki nur sahibi Hz. Osman r.a gibi malımızı mülkümüzü son kuruşuna kadar harcayıp o şatafatlı ve rahat hayatı bırakıp
Hz. Osmana ne kaldı ? diye soruldugunda
Allah ve Rasulü kaldıdiyebilirmiyiz?
Acaba yine Peygamber Medineye göç ederken yatagına ölümü göze alarak yatan Hz. Ali r.a gibi olabilirmiyiz?
Acaba yine Rıdvan da ki o samimi havayı bulabilir miyiz?
Tüm güç ve otoriteye karşı malımızla canımızla hangi şart ve ortamda olursa olsun ALLAH Rasulünü korumak için söz verebilir miyiz?
Anam babam sana feda olsun ;canım sana feda olsun Ya Rasulallah diyebilir miyiz?
Acaba yine Peygamber sav medineye giderken hep birlikte yürekten bir ses
AY DOĞRU ÜZERİMİZE DİYEBİLİR MİYİZ?
Acaba yine Peygamber Medineye göç ettiginde: Peygamberin devesi inşallah benim evimin önünde durur diyebilirmiyiz?
Deve, Sehiyl ve Süheyl gibi iki öksüz kardeşin gösterdikleri sevinci bizde gösterebilirmiyiz?
HERŞEYİM SANA FEDA OLSUN YA RASULALLAH diyebilir miyiz?
Acaba yine Uhudda peygamberin dişi kırıldı,
Ama hangisinin kırıldıgını bilmiyorum.orada acı çekerken ben burada duramam.diyen tüm dişlerini kıran deve çobanı bir Veysel Karani de biz olabilir miyiz?

Peygamberin nur yüzünü , gül yüzünü görmek onunla bir kelime olsun sohbet edebilmek için Yemenden Medineye gelen ama göremeyen,
Rasulullahın:
O benim kardeşimdir dedigi peygamberkere karşı aynı aşkı aynı sevgiyi aynı muhabbeti gösteren onun kardeşi olabilme şerefine nail olan bir Veysel de biz olabilir miyiz?

ACABA;

ACABA;

ACABA;

Biz 21. Asrın Müslümanları nereye gidiyoruz ?
Bu gidiş Nereye?
Yarın kıyamette Allahın huzuruna peygamberlerin huzuruna hangi yüzle çıkacagız?
Her yanı maddiyat kokan, para kokan yüzlerimizlemi yoksa hayata ve ahiretimize boşvermişligimizle mi?
Artık silkinip kendimize gelmemiz lazım .
Yoksa Allahın azabı geldikten sonra tevbe dilemek gibi bir şansımız kalmayacak.
HZ. MUHAMMED SAV ‘A SALAT VE SELAM OLSUN







**VEFA SULTANI...... S.A.V.**



bilmiyorlar YARAB...demişti..
bilseler yapmazlardı..

taş yagmurundan ve ihanetten çıkan...
kanlar içindeki bir candan çıkıyordu
asırlarca ulaşılamayacak bu yüce sözler...

taifte olanları duyan mekke müşrikleri..
bir linçte mekkede..
yaparız niyetindeydiler..
yapayalnız kalmıştı...
yetimdi..
öksüzdü..
ve himayesizdi...
çalınan kapılar yüzüne kapanıyordu..
kim mekkede koruyacaktı ki onu...

fakat biri vardı.....
o biri...
kureşli bir inkarcı idi....
taiften mekkeye dönerken güllerin efendisi...
izin verilmeyince mekkeye girişine..
kimse almayınca himayesine...
silahlandırarak evlatlarını
bir o kabul etmişti korumayı...
o Mu'tim di.....

yıllar sonra bedir de öldürüldü mu'tim...
ve düşman saflarında idi...
görünce savaş meydanında ölü bedenini...
acı bir tebessüm buyurdu...
kalbimin padişahı...s.a.v.
güneş dişlerini öpüyordu...
tebessümün arkasından inciler döküldü..
nur agızdan....
"Şayet mu'tim ölmeyip esirim olsaydı...
ve esirleri bırakmamı isteseydi
hepsini serbest bırakırdım...
ve hiçbirinden fidye istemezdim"

HEYHAT EFENDİM.....S.A.V.
bu ne vefadır...
bu ne unutulmaz bir hatır...
seni öldürmeye gelenin ..
yıllar önceki iyiliğini unutmamışsın...
yoksa SULTANIM....
seninle beraber mi gitti
aramızdan vefa....
acaba..
vefa bir sözlükte
bir de istanbulda semt isminde mi kaldı...
bildiğim tekşey bugün...
ne vefa...
ne hatır kaldı...
ahir zamanın son demlerinde
birbirinde kusur arayan bir ümmet kaldı..



 

 
  LÜTVEN YORUM YAZIN TSK
Bilgileriniz sistemimize kaydedilmektedir.
WebUzmanı


Web Tasarım Dersleri Resimlere Border Ekleme Ders 10

ekle

YAZILARINIZI BURAYA YAZIN

 
 
AGLA KALBIM AGLA

sitene mouse kodu ekle-motor yarışı oyunları
her hakkı saklıdır - 2010
®


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol