Navigasyon |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
KEŞKE SEVMESEYDİM
YANGINLAR VAR İÇİMDE
FIRTINALAR KOPUYOR SEN YOKSUN DİYE
AYRILIK TRENİ ÇOKTAN KAKMIŞ BE GÜLÜM
SEN BİNİT GİTMİŞSİN BE HASRETİM
BİLİRİM DÖNMEYECEKSİN GERİ ARTIK
BAKMAYACAKSIN GÖZLERİME
TUTMAYACAKSIN ELLERİMİ
SENİ SEVİYORUM DEMİYECEKSİN BANA ARTIK
GÜLÜM SEN O TRENE ÇOKTAN BİNMİŞSİN
SENİ ÖYLE SEVMİŞİMKİ SAZIMIN TELİNE
YÜĞERİMİN TAAA İÇİNE
AHH GÜLÜM AHH
BÖYLEMİ OLMASI GEREKİYORDU
GİTMEKMİ KAÇMAKMI GEREKİYORDU
HİÇ CESARETİN YOKTU HİÇMİ HAKKETMEMİŞTİ BU AŞK SAVAŞMAYA
BEN SENİ BÖYLE BİLMEZDİM HASRETİM
BU KADAR KORKAK BU KADAR YÜREKSİZ BU KADAR ZALİM OLDUĞUNU
İLLAKİ BİNİP GİTMEKMİ GEREKİYORDU
İLLAKİ CEKİP GİTMEKMİ GEREKİYORDU
OO AYRILIK TRENİNE BE GÜLÜM
BENİ ARKANDAN AĞLATMAKMI GEREKİYORDU
DEĞERMİYDİ BU ISSIZ ELLERDE BIRAKIP GİTMEYE
EYYY SEVDİĞİM DAĞLAR DUYDU FERYADIMI
BİR SANA ANLATAMADIM
BİR SANA ÖĞRETEMEDİM AŞKI
ÖYLE İŞLEMİŞSİNKİ DAMARLARIMDAKİ DOLAŞAN KANLAR DEĞİL
SEN OLMUŞSUN FARKETMEDİN
BİLİRİM DÖNMEYECEKSİN BİLİRİM
AMA NE CARE SÖKÜP ATAMIYORUM
SEN BENİM HASRETİM SEN BENİM AÇMAMIŞ MENEKŞEMSİN
(((DÖNMEYECEKSİN BİLİRİM O TREN SENİ BENDEN ÖLENEDEK GÖTÜRDÜ)))
|
Aşk bize uzak düştü bu sene
Siyah bir gece gibi gözlerin
yıldızsız ve karanlık bir gece
kimselerin uğramadığı
bir kimsesizlikte
sana büyüyorum
sana doğru düşüyorum ellerimden
bir çiğ damlası gibi
yüreğine dokunmak istiyorum
ama…
Aşk bize uzak düştü bu sene
Yollar yoruyor düşlerimi,
sessizleşiyorum,
geçip giden günlerin çığlığında
yapraklarım uzanıyor güneşe,
sen diye...
kocaman bir dünya oluyorsun bende
bir damla,
bir damla daha
gözlerinden hüzün yağıyor bana
Aşk bize uzak düştü bu sene
Bir rüzgar gibi zaman
dokunamıyorum hiçbir şeye
neye dayasam başımı,
sen oluyor
ve sen olan her şey
bir rüzgar gibi esip geçiyor
ardından bakakalan
bir ben oluyorum
Aşk bize uzak düştü bu sene
Sen bana uzak düştün
Sırtımıza hançeri vuranları tanıyorduk ama faili meçhul cinayetlerin maktulü gibi görünmeyi yeğledik dostlarımızdı diyecek değildik, bu yüzden gidişlerimiz olmadı Hiç, bundandır kaçışlarla tanışıklığımız. kök salamayışımız, sohbetimize kurşun sıkılması bundan..Koşmak delicesine sevdaya yürümek sevdaya ömür boyu yılların nasıl geçtiğini düşünmezdik beraberken üşümezdik sokaklarda yollar bize kısa caddeler bize dar gelirdi asla yalnız kalmazdık senin bir parçan bende benimki sende biz sevmeyi biliyorduk biz düş kurardık.Yine diyorum ki sevmenin zamanı yoktur ve çözülmeyecek şeyleri sevgiyle çözersiniz o sevgi yumağını içinize bir gün alabilirsiniz ne sizin hüzünleriniz kalır neden karşındakinin.
Karanlık gecede ışıksın penceremden süzülen aydınlıksın sen hazan mevsiminde ben yaşardım yalnızlıklarda gözlerine baktığımda gülmek vardı hayatımda bir sen varsın birde yine sen seni seviyordum. Çığlıklar kalıyor yankılarında çıkmaz koridorların. kuşlar şiir göğü boyayıp geçiyorlar. Kapanırken yüreğimin yaraları usulcada olsa kan sızıyordu çeperinden sessizce kanıyordu isimsiz sevdaların ardından söylenen türküler gibi ağlıyordu bir başına.Bu gün sen gidiyorsun bulutlarda ağlıyor gidişine. Karanlık dağlardaki ak çiçek yıldızlar aşkımıza şahitlik edecek dil şad olacak diye bilmem ki daha kaç bahar geçecek belki mevsimler bitecek, kuşlar göçecek ama aşkımız sonsuza dek sürecek sonsuza dek...Yorgun eylüllere değmiş bakışın. saçlarında hangi mevsim uyandı. söndü gözlerinde nice yıldızlar, gölgene dokunan denizler yandı.Fırtınalar kopar, yüreğimin prangalarında. Şakır şakır şakırdar, zincir sesi kulaklarımda, ellerim titrer, sesim çıkmaz avazlarımda.Yaşam insanıdır hayata dair seninle var olmak bu dünyada aynı yeryüzünde havayı koklamak ne güzeldir bir bilsen iyi ki varsın. Onların gözlerine bakınca gülüşün gelir aklıma Yüreğinin altında aşk'tan sırılsıklam olmak en güzel duygu Yağmurları sevdiğim gibi Seni seviyorum..Seni görüyorum, susuyorum ömrümdeki en çığlık makamda ve yine bir çığlık makamda nasıl susulur ben sende öğreniyorum .Hani kendiliğinden düşer ya ateş yüreğine yanarsın, ve sonra bir titremeye mağlup olur bedenin üşürsün, çünkü soğuktur sevda ateşi zamansız bir sonbahar ve sarı bir yaprak düşer yavaş yavaş yere ve bir aşk başlar, sevda yanar yıllarca bekleyişin ardından.Yapraklar dökülür her sonbaharda gözümden yaşlarda,yapraklarla bir aşkın hazin öyküsü gelir aklıma, her sarı yaprakta,bir aşkın daha bitişi yaprak doğaya aşıktır ağaçsa yaprağa ama rüzgarla savrulur düşer hayat verir toprağa.Geceleri uyuyorsam artık çok zamandır düşlerime girmiyorsan güneş aydınlatıyorsa gündüzümü bil ki seni unutmuşum demektir.Eğer ki dinlersen suyun sesini rengine bakarsan daldığın ufkun esen rüzgârlara kat nefesini nefesin gerçeği sana okusun.Aşksa bu gecelerce seni düşünmek haberin bile olmadan sensizliğe kanmak yudum yudum zehirlemeli,zehirlesin beni alabildiğine yalnızlıksa bu.Sen beyaz güvercin konar göçersin bense ayrılıkları sayıklamaktan adını unutmuş yorgun bir şairim fakat çok iyi bilirim gözlerinden girilebilir ancak cennetin mavi bahçelerine..Düşlerin bittiği yerde gerçekler başlar düşlemek çok güzel ama gerçekler zor inan gerçekler zor.Bir haykırış acımasız yarınlara,yollar dağlı sensiz yaşam bozuk haykırıyorum ebedi sana,umuda haykırmak inanç seslenişi seni seviyorum. Bıraktım yalnızlığı sana geldim sonsuzdan kaçtım sana geldim kollarında bir ben yada ölü bir bedenim seni seviyorum birtanem,bu beden senin. Şakağımdaki kirli namlunun sıcaklığında, ta göğsümü delip geçen isyan haykırışında, sensizliğin yokluğunda, yapayalnız yine ben vardım.Bir temmuz günü terkettiğin bu şehre yalnız dönmeyeceksin. biliyorum ve korkmuyorum artık koridorlar, caddeler ve sisli akşamlar olmayacak hayatımda.
Ağaç kovuklarına, yıldızlara, denize, gökyüzüne bakar oldum...
Ya geldiği gibi gidiyor ben görmüyorum, ya da bu aşk değil diyorum..
En çok da tüketiyoruz sanırım...aşk tükenir mi?
Tüketici bir toplumuz ne de olsa...üretmek zor geliyor sanırım..
Ya da biz çoğalmayı yanlış algılıyoruz...
O zaman ne kadar çok çocuğun varsa o kadar aşıksın..
Aşk çoğalmak değil midir sevdiğinizin avuçlarında?
Her daim gözlerimizde bir çift göz aramak değil midir?
Ya da kollarında uyurken, sevdiğinizin kokusuyla hayatı bütünleştirmek değil midir?Hayatın sıradanlıklarını unutup, sevdiğinizin yanında yaşlanmayı göze almak değil midir?
Bir dokunuşuyla bir kelebek olmak değil midir?Her an onu hissetmek, yolda yürürken adımlarınızda sevdiğinizin adını hecelemek değil midir?
Sevdiğinizin yokluğunda kokusunun hep burnunuzda, yüreğinizde olması değil midir?
En karanlık anınızda, en acı, en kötü, en yenik halinizde bile, yaşama sevincinizin hep gözlerinizde kalması bir mum ışığı olması değil midir aşk ?
Yaşamla aşk arasında kopmayan bir bağ vardır...
Aşk nefes almaksa yaşarken, gerçek değerleri unutmadan yüreğinizin çırpınmasıysa, kalbinizin her atışı bir umutsa, gözleriniz bir kuş olup uçmak istiyorsa hayata, papatyalara, dağlara, maviye...İşte budur aşk...
Eğer yaşıyorsanız ve aşık değilseniz siz sadece yaşadığınızı sanıyorsunuzdur.Bunu aşık olduğunuzda anlayacaksınız.
Ya yanlış anlayacaksınız aşkı,en ucuz olanından arabesk sevdalarda tükeneceksiniz, ya da aşkla hayatı bütünleştirmeyi, bir ömür sürse de acısı omzunuzda bir işçi gibi taşıyacaksınız.
Attığınız her adımda, biraz daha ağırlaşsa da yükü, bir ömür bekleyeceksiniz sevdiğinizi...
Ve hep arayacaksınız...
Nerede mi?
En kalabalık anınızda bile yıldızlara bakarak....
Gözleriniz mavi bir nehir olup aktığında her bir damlacığın düştüğü yerde..Yılların acımasızlığına direnmeye karar verdiğiniz hayallerinizde...
Peki aşkı tüketmek nedir?Nasıl tükenir bir aşk?
Eğer tükeniyorsa aşk, ya o aşk değildir, ya da ben aşkı yanlış anlıyorum..
Ölümsüzdür benim için...
Ya da benimle ölür aşk...
Kime söylediysem bu yüzyılda garip bir anlayış gibi geliyor herkese...Her bitiş yeni bir başlangıç...gidenin yerine yenisi gelir...
Eee en ucuza kim verirse aşkı, ona mı gidelim?
Pazar yeri gibi...alıp satabilir misiniz aşkı?
Eskidi, hadi değiştirelim...aşkın ticareti olur mu?
Ne kolay tüketiyoruz her şeyi...
Bu kadar kolay tüketirken hayatı, zamanı bir bozuk para gibi harcarken en anlamsız hırslara, en değersiz şeyleri değer sayarak, insanlığımızı yok sayarak yaşamayı becerebiliyorsak;
hayata, haksızlıklara, adaletsizliklere, bu kadar duyarsız kalabiliyorsak,
Alıntı
Varlığın acı veriyor olsaydı bana;
Seni ölüme sevmez,
Gelmeyeceğini bile seni beklemezdim hala.
Ben sensizlikte bile "seni yaşıyorum" sevgili... ”
“ Sen bana “ bir ömür “ uzakken ben sana bir nefes kadar yakınım sevgili.
Gelmeyeceğini bile bile ben hala seviyorum seni. “
Gün gelecek,
Adımı unutmak zorunda kalacaksın
Puslu gecenin yorgun sabahında.
Bir kibrit çakıp yaşananlara,
Tek tek yakacasın benli hatıraları
Ömür defterinin en masum günahında.
Duvarlarında asılı takvimlerden düşen
Bir gün gibi,
Ağladığında yüreğine gömülen
Bir hüzün gibi
Yavaş yavaş eriyeceğim dudaklarında.
Ama ben sana inat,
Yokluğuna inat,
Bedenimle közleneceğim günahlarında.
Seni benden alan kadere,
Tek bir kelime etmeden
Seni içimde yaşatacağım.
Çünkü ben senin;
“ Bedelini yüreğimle ödediğim
En masum günahındım….”
Alıntı
Daha uyanmamalıydık masallardan.Ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar? ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın? ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan güzeli uyandırmaktan? Ne zaman yoruldu aladdin lambasını ovmaktan? iyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler? Daha uyanmamalıydık...Masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.Bir şey oldu, bir yerlerde.Büyüdük mü küstük mü birşeylere ne; inanmaz olduk masallara.Dinlemez olduk ve anlatmadık bir daha.Belki anlatılacak masalımız kalmadı, çabuk yordu hayat bizi.Oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan Anka kuşu, Kaf dağının ardındaki o gizemli ülke, lal bir oba uşağı ile güzeller güzeli bey kızının başkaldıran sevdası.Nasıl özlüyoruz geçmişi...Neden özler ki insan? Hele birde mutsuz bir çocuksanız...Çocuktuk çünkü.İnanıyorduk.Köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektupları okumamıştık.Ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat.İnanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk.Şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak...
Yani diyorum ki aradan geçen onca yıldan sonra bir de dönüp bakarsın ki hepsi kocaman bir boşlukmuş...
Sen saçımı süpürge ettim diye övünürken yıpranan eski süpürgenin en iyi ihtimalle kapı arkasına bırakıldığını fark edersin...
En iyi ihtimalle kapı arkasında kaldığını anladığında üstelik...
Bu yüzden mazlum olarak yaşamayı tercih etmek yanlış olmalı diyorum.
Bu yüzden kimse kimseyi kandırmasın diyorum.
Bu yüzden kimse kendisine yalan söylemesin diyorum...
Arkadaşından daha çok üzülemez kimse arkadaşının kederli yalnızlığına...
Uzantısı bir biçimde kendinde bitmiyorsa, hiçbir felaketin fazlaca önemi yoktur günümüz bencil insanının değerlerinde.
Yalan mı?
Tercih edilmeyen olmak öfkeli ve yalnız kılar insanı, bilirim!
Oysa hayatta her şey yüzde elli ihtimal üzerindedir.
Ya terk edilen kişi olursun ya da uğruna her şeyin feda edildiği...
Ya bırakılansındır ya da bırakan.
Ya kurbansındır ya da kahraman...
Ve çoğu zaman hayat her iki uç arasında sürükler insanı.
Ömrünün bir noktasında zafer sarhoşluğu yaşarken bir bakarsın ki yenilmişsin...
İşte o zaman, kazandım ya da kaybettim sanmanın bir önemi kalmıyor...
O halde?
O halde?
O halde sevgili okur...
Neden kurban olmanın güzel olduğunu sanıyor insan?
Kendine acımayı ve acındırmayı neden seviyor?
Yani diyorum ki:
Düştüysen eğer, düştüğün yerden neden kalkmıyorsun?
Daha ne kadar ağlayacaksın orada?
Ne kadar sızlanacaksın?
Asil, acılı, mazlum bir zavallı kurban olmayı kabul etmek hiçbir şey kazandırmayacak sana.
Senin hayatın akıp gidecek gözlerinin önünde.
Ve o hayat sen her anlatmaya kalktığında can sıkan sıradan hikâyelerden biri olarak kalacak...
Üzgünüm...
Kaybeden rolünü bu kadar benimsersen, sana daima kaybetmek düşer!
alıntı
Boşluğuna sarılıyorum her gece…üşüyorum…yokluğun buz gibi vurmuş evime ve yürek odalarımın duvarlarına.duvarda asılı resmin bile bakmıyor gözlerime…her gece sensizliğime içiyorum buz kesen evde.
Kalbim hala beklemeli aslında.geleceğinin ihtimaliyle beklemek esas duruslarda…yorgunluk veren bir şey bu.'çık gel istersen.'diyorum sensizliğimde,bana bakmayan resmine…
Acılarla vuruşuyorum ve yalanci acılarla avuturcasına geçiştirmeye çalışıyorum kalbimi.her şeyi sadece senin için yapmaya çalışıyorum sevdiğim…
Bu sana kaçıncı haykırışım sevdiğim….her birinde ayrı bir ve ayrı bir acısı var aslında.artık tükeniyorum her boşluguna sarılmalarda.ve ölüyorum her an üşümelerde…
Hiç bir şey olmayışın kadar yıkıcı olmadı sevdiğim…kapılarım hala aralık ve yolu hala aydınlık.sen geleceksin ümidi ve ihtimaliyle yirmi dört saat beklemeliyim sevgili…
Bir şey hala kopmadı içimde…en başta sen canım,en başta sen baş tacım…anlamsızlığa susmalar var içimde.sadece sana konusuyorum sevdiğim…sana yazıyorum tüm güzel kelimeleri…
Vakti dolmadan ömrüm,gel sevgili…bilki ben çok acılar yaşadım sevdiğim…ama bu başka, bir başka.
Gel yürek odalarıma canım…
Gel…çünkü beklemeliyim.
Gel…çünkü boşluğuna sarılıyorum.
Gel…çünküler bitti artık.
ÜŞÜYORUM
Sırtımıza hançeri vuranları tanıyorduk ama faili meçhul cinayetlerin maktulü gibi görünmeyi yeğledik dostlarımızdı diyecek değildik, bu yüzden gidişlerimiz olmadı Hiç, bundandır kaçışlarla tanışıklığımız. kök salamayışımız, sohbetimize kurşun sıkılması bundan..Koşmak delicesine sevdaya yürümek sevdaya ömür boyu yılların nasıl geçtiğini düşünmezdik beraberken üşümezdik sokaklarda yollar bize kısa caddeler bize dar gelirdi asla yalnız kalmazdık senin bir parçan bende benimki sende biz sevmeyi biliyorduk biz düş kurardık.Yine diyorum ki sevmenin zamanı yoktur ve çözülmeyecek şeyleri sevgiyle çözersiniz o sevgi yumağını içinize bir gün alabilirsiniz ne sizin hüzünleriniz kalır neden karşındakinin.
Karanlık gecede ışıksın penceremden süzülen aydınlıksın sen hazan mevsiminde ben yaşardım yalnızlıklarda gözlerine baktığımda gülmek vardı hayatımda bir sen varsın birde yine sen seni seviyordum. Çığlıklar kalıyor yankılarında çıkmaz koridorların. kuşlar şiir göğü boyayıp geçiyorlar. Kapanırken yüreğimin yaraları usulcada olsa kan sızıyordu çeperinden sessizce kanıyordu isimsiz sevdaların ardından söylenen türküler gibi ağlıyordu bir başına.Bu gün sen gidiyorsun bulutlarda ağlıyor gidişine. Karanlık dağlardaki ak çiçek yıldızlar aşkımıza şahitlik edecek dil şad olacak diye bilmem ki daha kaç bahar geçecek belki mevsimler bitecek, kuşlar göçecek ama aşkımız sonsuza dek sürecek sonsuza dek...Yorgun eylüllere değmiş bakışın. saçlarında hangi mevsim uyandı. söndü gözlerinde nice yıldızlar, gölgene dokunan denizler yandı.Fırtınalar kopar, yüreğimin prangalarında. Şakır şakır şakırdar, zincir sesi kulaklarımda, ellerim titrer, sesim çıkmaz avazlarımda.Yaşam insanıdır hayata dair seninle var olmak bu dünyada aynı yeryüzünde havayı koklamak ne güzeldir bir bilsen iyi ki varsın. Onların gözlerine bakınca gülüşün gelir aklıma Yüreğinin altında aşk'tan sırılsıklam olmak en güzel duygu Yağmurları sevdiğim gibi Seni seviyorum..Seni görüyorum, susuyorum ömrümdeki en çığlık makamda ve yine bir çığlık makamda nasıl susulur ben sende öğreniyorum .Hani kendiliğinden düşer ya ateş yüreğine yanarsın, ve sonra bir titremeye mağlup olur bedenin üşürsün, çünkü soğuktur sevda ateşi zamansız bir sonbahar ve sarı bir yaprak düşer yavaş yavaş yere ve bir aşk başlar, sevda yanar yıllarca bekleyişin ardından.Yapraklar dökülür her sonbaharda gözümden yaşlarda,yapraklarla bir aşkın hazin öyküsü gelir aklıma, her sarı yaprakta,bir aşkın daha bitişi yaprak doğaya aşıktır ağaçsa yaprağa ama rüzgarla savrulur düşer hayat verir toprağa.Geceleri uyuyorsam artık çok zamandır düşlerime girmiyorsan güneş aydınlatıyorsa gündüzümü bil ki seni unutmuşum demektir.Eğer ki dinlersen suyun sesini rengine bakarsan daldığın ufkun esen rüzgârlara kat nefesini nefesin gerçeği sana okusun.Aşksa bu gecelerce seni düşünmek haberin bile olmadan sensizliğe kanmak yudum yudum zehirlemeli,zehirlesin beni alabildiğine yalnızlıksa bu.Sen beyaz güvercin konar göçersin bense ayrılıkları sayıklamaktan adını unutmuş yorgun bir şairim fakat çok iyi bilirim gözlerinden girilebilir ancak cennetin mavi bahçelerine..Düşlerin bittiği yerde gerçekler başlar düşlemek çok güzel ama gerçekler zor inan gerçekler zor.Bir haykırış acımasız yarınlara,yollar dağlı sensiz yaşam bozuk haykırıyorum ebedi sana,umuda haykırmak inanç seslenişi seni seviyorum. Bıraktım yalnızlığı sana geldim sonsuzdan kaçtım sana geldim kollarında bir ben yada ölü bir bedenim seni seviyorum birtanem,bu beden senin. Şakağımdaki kirli namlunun sıcaklığında, ta göğsümü delip geçen isyan haykırışında, sensizliğin yokluğunda, yapayalnız yine ben vardım.Bir temmuz günü terkettiğin bu şehre yalnız dönmeyeceksin. biliyorum ve korkmuyorum artık koridorlar, caddeler ve sisli akşamlar olmayacak hayatımda.
Ağaç kovuklarına, yıldızlara, denize, gökyüzüne bakar oldum...
Ya geldiği gibi gidiyor ben görmüyorum, ya da bu aşk değil diyorum..
En çok da tüketiyoruz sanırım...aşk tükenir mi?
Tüketici bir toplumuz ne de olsa...üretmek zor geliyor sanırım..
Ya da biz çoğalmayı yanlış algılıyoruz...
O zaman ne kadar çok çocuğun varsa o kadar aşıksın..
Aşk çoğalmak değil midir sevdiğinizin avuçlarında?
Her daim gözlerimizde bir çift göz aramak değil midir?
Ya da kollarında uyurken, sevdiğinizin kokusuyla hayatı bütünleştirmek değil midir?Hayatın sıradanlıklarını unutup, sevdiğinizin yanında yaşlanmayı göze almak değil midir?
Bir dokunuşuyla bir kelebek olmak değil midir?Her an onu hissetmek, yolda yürürken adımlarınızda sevdiğinizin adını hecelemek değil midir?
Sevdiğinizin yokluğunda kokusunun hep burnunuzda, yüreğinizde olması değil midir?
En karanlık anınızda, en acı, en kötü, en yenik halinizde bile, yaşama sevincinizin hep gözlerinizde kalması bir mum ışığı olması değil midir aşk ?
Yaşamla aşk arasında kopmayan bir bağ vardır...
Aşk nefes almaksa yaşarken, gerçek değerleri unutmadan yüreğinizin çırpınmasıysa, kalbinizin her atışı bir umutsa, gözleriniz bir kuş olup uçmak istiyorsa hayata, papatyalara, dağlara, maviye...İşte budur aşk...
Eğer yaşıyorsanız ve aşık değilseniz siz sadece yaşadığınızı sanıyorsunuzdur.Bunu aşık olduğunuzda anlayacaksınız.
Ya yanlış anlayacaksınız aşkı,en ucuz olanından arabesk sevdalarda tükeneceksiniz, ya da aşkla hayatı bütünleştirmeyi, bir ömür sürse de acısı omzunuzda bir işçi gibi taşıyacaksınız.
Attığınız her adımda, biraz daha ağırlaşsa da yükü, bir ömür bekleyeceksiniz sevdiğinizi...
Ve hep arayacaksınız...
Nerede mi?
En kalabalık anınızda bile yıldızlara bakarak....
Gözleriniz mavi bir nehir olup aktığında her bir damlacığın düştüğü yerde..Yılların acımasızlığına direnmeye karar verdiğiniz hayallerinizde...
Peki aşkı tüketmek nedir?Nasıl tükenir bir aşk?
Eğer tükeniyorsa aşk, ya o aşk değildir, ya da ben aşkı yanlış anlıyorum..
Ölümsüzdür benim için...
Ya da benimle ölür aşk...
Kime söylediysem bu yüzyılda garip bir anlayış gibi geliyor herkese...Her bitiş yeni bir başlangıç...gidenin yerine yenisi gelir...
Eee en ucuza kim verirse aşkı, ona mı gidelim?
Pazar yeri gibi...alıp satabilir misiniz aşkı?
Eskidi, hadi değiştirelim...aşkın ticareti olur mu?
Ne kolay tüketiyoruz her şeyi...
Bu kadar kolay tüketirken hayatı, zamanı bir bozuk para gibi harcarken en anlamsız hırslara, en değersiz şeyleri değer sayarak, insanlığımızı yok sayarak yaşamayı becerebiliyorsak;
hayata, haksızlıklara, adaletsizliklere, bu kadar duyarsız kalabiliyorsak,
Alıntı
Varlığın acı veriyor olsaydı bana;
Seni ölüme sevmez,
Gelmeyeceğini bile seni beklemezdim hala.
Ben sensizlikte bile "seni yaşıyorum" sevgili... ”
“ Sen bana “ bir ömür “ uzakken ben sana bir nefes kadar yakınım sevgili.
Gelmeyeceğini bile bile ben hala seviyorum seni. “
Gün gelecek,
Adımı unutmak zorunda kalacaksın
Puslu gecenin yorgun sabahında.
Bir kibrit çakıp yaşananlara,
Tek tek yakacasın benli hatıraları
Ömür defterinin en masum günahında.
Duvarlarında asılı takvimlerden düşen
Bir gün gibi,
Ağladığında yüreğine gömülen
Bir hüzün gibi
Yavaş yavaş eriyeceğim dudaklarında.
Ama ben sana inat,
Yokluğuna inat,
Bedenimle közleneceğim günahlarında.
Seni benden alan kadere,
Tek bir kelime etmeden
Seni içimde yaşatacağım.
Çünkü ben senin;
“ Bedelini yüreğimle ödediğim
En masum günahındım….”
Alıntı
Daha uyanmamalıydık masallardan.Ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar? ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın? ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan güzeli uyandırmaktan? Ne zaman yoruldu aladdin lambasını ovmaktan? iyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler? Daha uyanmamalıydık...Masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.Bir şey oldu, bir yerlerde.Büyüdük mü küstük mü birşeylere ne; inanmaz olduk masallara.Dinlemez olduk ve anlatmadık bir daha.Belki anlatılacak masalımız kalmadı, çabuk yordu hayat bizi.Oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan Anka kuşu, Kaf dağının ardındaki o gizemli ülke, lal bir oba uşağı ile güzeller güzeli bey kızının başkaldıran sevdası.Nasıl özlüyoruz geçmişi...Neden özler ki insan? Hele birde mutsuz bir çocuksanız...Çocuktuk çünkü.İnanıyorduk.Köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektupları okumamıştık.Ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat.İnanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk.Şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak...
Yani diyorum ki aradan geçen onca yıldan sonra bir de dönüp bakarsın ki hepsi kocaman bir boşlukmuş...
Sen saçımı süpürge ettim diye övünürken yıpranan eski süpürgenin en iyi ihtimalle kapı arkasına bırakıldığını fark edersin...
En iyi ihtimalle kapı arkasında kaldığını anladığında üstelik...
Bu yüzden mazlum olarak yaşamayı tercih etmek yanlış olmalı diyorum.
Bu yüzden kimse kimseyi kandırmasın diyorum.
Bu yüzden kimse kendisine yalan söylemesin diyorum...
Arkadaşından daha çok üzülemez kimse arkadaşının kederli yalnızlığına...
Uzantısı bir biçimde kendinde bitmiyorsa, hiçbir felaketin fazlaca önemi yoktur günümüz bencil insanının değerlerinde.
Yalan mı?
Tercih edilmeyen olmak öfkeli ve yalnız kılar insanı, bilirim!
Oysa hayatta her şey yüzde elli ihtimal üzerindedir.
Ya terk edilen kişi olursun ya da uğruna her şeyin feda edildiği...
Ya bırakılansındır ya da bırakan.
Ya kurbansındır ya da kahraman...
Ve çoğu zaman hayat her iki uç arasında sürükler insanı.
Ömrünün bir noktasında zafer sarhoşluğu yaşarken bir bakarsın ki yenilmişsin...
İşte o zaman, kazandım ya da kaybettim sanmanın bir önemi kalmıyor...
O halde?
O halde?
O halde sevgili okur...
Neden kurban olmanın güzel olduğunu sanıyor insan?
Kendine acımayı ve acındırmayı neden seviyor?
Yani diyorum ki:
Düştüysen eğer, düştüğün yerden neden kalkmıyorsun?
Daha ne kadar ağlayacaksın orada?
Ne kadar sızlanacaksın?
Asil, acılı, mazlum bir zavallı kurban olmayı kabul etmek hiçbir şey kazandırmayacak sana.
Senin hayatın akıp gidecek gözlerinin önünde.
Ve o hayat sen her anlatmaya kalktığında can sıkan sıradan hikâyelerden biri olarak kalacak...
Üzgünüm...
Kaybeden rolünü bu kadar benimsersen, sana daima kaybetmek düşer!
alıntı
Adımını attığın her yerde benim kalbim,
Suyunu içtiğin her çeşmede benim gözyaşlarım,
Üzerine sürdüğün her kokuda benim kokum,
Baktığın her gözde benim ışıltım,
Birde o sana bıraktığım en değerli şeyim aşkım,
Oda senin kalbinde sevdiğim,
Ömür boyu seninle kalması dileğiyle...
ölenle olana çare yok derler
gönül yarasının çaresi var mı
üzülme tüm dertler bitecek derler
yürek yangınının çaresi var mı
bunlar sayılı gün,tez geçer derler
ben, sana mahkumum çaresi var mı
böyle giderse sen ölürsün derler
darağacım oldun çaresi var mı
çok sevme ihanet görürsün derler
sevdanın yolunda çürürsün derler
ve bir gün kahrından ölürsün derler
söyle, bu infazın çaresi var mı.....
5/3/2008 · Kategori: SIIR , Şiir
Üzerime devirip dağ gibi hüzünleri
Böyle çekip gitmek var mıydı ?
Var mıydı böyle bitirmek ?
Hani söz vermiştik birbirimize ?
Kaç zaman geçti aradan
Sen yoksun !
Sana sığındığım geceler
Alevleri gökyüzünde
Bir kumsal ateşiydi günahları yaktığımız .
Ve kan rengi şarapla yıkanmış
Bir hasret şimdi göğsümüze taktığımız .
Bilirim dönmeyeceksin artık !
Uzun zaman oldu
Belki çoktan unuttun .
Adın kaldı soğuk duvarlarında odamın
Sigara paketlerinde şiirlerin
Resimlerin bana gülen ,
Cüzdanımda saç telin .
Bir veda o geceden aklımda kalan
Kekremsi bir tat
Bir med cezir yüreğimde
Ben vurgun yemiş bir yaralı
Gemiler bana taşır bütün aşk yorgunlarını
Sen yoksun ...
Hayatımın ilkbaharında tanısaydım seni
Yasak umutlara ve acılara inat
Buruk bir şarap tadında olsaydı sevdamız
Yıllandıkça güzelleşen
Ve sen şiirler okusaydın geceleri
Saçlarımı okşarken .
Ellerimi tutsaydın ansızın
Yüreğim eriseydi gözlerinde
Yansaydım ateşinden .
Sen ağlasaydın mutluluktan
Ben ölseydim
Yalnızca beni sevdiğini bilseydim .
Seviyorum deseydin
Bi kere söyleseydin
Yanmazdım
Yanmazdım böyle çekip gitmeseydin ...
Bir veda o geceden aklımda kalan
Bir günah, belki yasak
Yanımda olsan şimdi, hiç konuşmasak
Ağlasak bin kere pişman olsak
Sonra yine bozsak yeminleri
Sarılsak sımsıkı
Öylece kalsak ...
Gittin ...
Kimbilir kaç deli sevda sığdırdın yüreğine
Işığa üşüşen pervaneler gibi sardılar seni
Körkütük aşkların ortasına düştün
Yalanların pençesine .
Belki birgün, bir gece
Dar bir vakitte belki
Hiç beklemezken seni gelirsin diye
Ben hâlâ burdayım
Sen yoksun !
Şebnem Kısaparmak
Kalıcı Bağlantı Yorum (0) Yorum yaz!
5/3/2008 · Kategori: SIIR , Şiir
Yağmur ol, derinden ve sessiz yağ üstüme
Serinliğin, bırak işlesin iliklerime
Şarkılar biriksin ayaklarımın gölgesine
Damla damla aksın coşkun denize
Yüreğim yorgun umutlar biriktiriyor
Bir gölge izliyor derinden ve sessiz
Bulutlar ihanet safları kurmuş
Ağıyor yeryüzüne, ıslanıyorum
Aralıksız damlalar vuruyor yüzüme
Kan revan gözlerim suda boğuluyor
Sözler diziliyor boğazıma
Susuyorum derinden ve sessiz
Islıklar karşılıyor dönüşümü
Rüzgârın savurduğu bulutlar gibi
Savruluyorum şehirden şehire
Şehirler, ıslak bir akşamda
Yavru ceylanı bekleyen avcılar gibi
Eller tetikte izleniyorum
Yağmur yağıyor, ıslanıyorum dolu dolu
Bir gölge izliyor derinden ve sessiz
Ağlıyorum, ellerim başımda
Ah deniz, bütün suç senin
Unuttun beni bir sahilde
Bir gölge izliyor derinden ve sessiz
Islak bir yağmur zamanı
Islanıyorum, damlalar vuruyor yüzüme
Kan revan gözlerim suda boğuluyor.
Mahmut Kuru
Kalıcı Bağlantı Yorum (0) Yorum yaz!
5/3/2008 · Kategori: SIIR , Şiir
Mavi bir günde ölmeliyim
Önce gözlerinde gömmeliler beni
Sonra yüreğinde
Adını her andığımda mavi olmalısın.
Maviler içinde olmalısın
Ve ben maviler içinde bulmalıyım seni
Gözlerini kıskanmalı mavi adına olan her şey,
Herkes maviden sevdalar yazmalı çam ağaçlarına
Adını her andığımda mavi mavi yaşlar akmalı gözlerimden
Dumanı ben, ateşi sen olmalısın gözlerimin
Ve ben mavi bir günde ölmeliyim
Mavi mavi sevdim seni
Önce gözlerimdi seni seçen sonra yüreğim
Mavi bir umuttu aslında yüreğimde
Mavi gözler, mavi gece, mavi sevda
Böyle yaşanılası, böyle yaşanmaya deger
Mavi bir günde ölmeliyim
Her yer masmavi olmalı
Beni mavi bir gecede vurmalısın
Ve beni mavi bir gecede bulmalı yanlızlıklar.
(Mavi Umut)
Kalıcı Bağlantı Yorum (1) Yorum yaz!
5/3/2008 · Kategori: SIIR , Şiir
"Her şey siyah beyazken
Ben mavi bir düşte gezindim
Konuk oldum uykularına
Gördüğün her rüyanın içindeyim
Gördüğün deniz miydi
Ben o denizin martısıydım
Bir ormanda mı yürüyordun
Ben o ormanın en ulu ağacıydım
Sen bir dağın tepesinde görüyorken kendini
Ben dorukların beyazlarındaydım
Sonsuz hasret ateşiydim ben, her gece kapında yanan
Sen bile söndüremezdin beni
Çünkü hasretin sen varken bile sönmeyendendi
Kolaydı sevmeler ben imkansızı seçtim
Ne kadar yakınsan o kadar uzaktın benden
Elimi uzatsam tutabilirdin
Ama bir o kadar da ulaşılmazdın
Kaçanlardan değildim ben kaçmadım
Ben yüreğimin sesini dinledim ve aslında yüreğim SENdin
Her sözcüğü denedim seni anlatmak için
Her sözcüğün üstünde durup bin kez düşündüm
Ya onlar anlatamadı seni yada sen onlara yetmedin
Ben ki bu kadar konuşmayı seven
Böylesine laf cambazı bir tek seni tarif edemedim
Sözcükler yetmedi ya renklere sarıldım bende
Bir tek mavi anlattı seni maviye yakışan SENdin
Ne kendimi sakladım nede sözlerimi
Duygularım içtendi seni kendimi sever gibi sevdim
Tutkuyla bağlandım ama sevda senin tutsağın değildi
Ben özgürlüğüme düşkündüm ve özgürlüğüm SENdin
BU DÜNYADA ALDIĞIM TATLI BİR HUZURDUN
Uçsuz bucaksız yollarda koluma takıp yürüdüğüm SENdin
Gecemi aydınlatan mehtap aradığım yar SENDİN
Sen şarkıların tadıydın ben her şarkıda seni dinliyordum
Dinle ey YAR :
Sana bağımlı olmadan büyüttüm bu sevdayı içimde
Sen olsan da olmasan da büyümeye devam edecek bu sevda
Sevmişim bir kere seni bunun sonu yok
Seni özlemeyi de sevmeyi de en çok ben bilirim
Hiç yakınmadım bundan
Üstelik, kavuşmama ihtimali işlenmemiş soğuk bir taş gibi önümde dikilip dururken
Sana dokunamamak böylesine yüreğimi acıtırken yinede bil ey YAR:
BİL Kİ BEN YÜREĞİMİ ACITAN BU YARAYA İNAT DOKUNMADAN
ÖZLERİM SENİ YILLARCA…"
anonim
Kalıcı Bağlantı Yorum (0) Yorum yaz!
5/3/2008 · Kategori: SIIR , Şiir
Şayet ayrılığı seçiyorsan,giderken her şeyi de yanında götüreceksin…
Geriye hiçbir şey kalmayacak,ardında hiçbir şey bırakmayacaksın…
Ne söylenmemiş sözler kalacak, nede yaşadığın güzel anlar…
Büyük olmalı ayrılıklar…
Uçsuz bucaksız,dursuz duraksız…
Ne aklında tuşlara uzandığında hatırlayacağın telefon numaraları olmalı nede yollar bir daha kesişmedi.
Ne bir anıya yenilmeli ne de bir dizeye…
Şarkılarsa göz pınarlarına değmemeli…
gidiyorsan şayet,delikanlıca yakacaksın köprüleri,dönüp bakmayacaksın ardına son bir kez de olsa…
Belki geri dönerim diye işaret koymayacaksın geçtiğin yollara…
Ayrılığı seçiyorsa eğer insan;şiirler okuyunca unutulmalı,hasret dokununca gülümseyebilmeli…
GİDİYORSAN ÖYLE BİR GİTMELİSİN Kİ;AYRILIK BİLE GURUR DUYMALI SENİNLE…
Gidiyorsan öyle bir gitmelisin ki;içimde sen diye bir şey kalmamalı…
Gidiyorsan öyle bir gitmelisin ki;sensizlik diye biri olmamalı…
Gidiyorsan öyle bir gitmelisin ki;
BENİDE GÖTÜRMELİSİN YA DA GÖMMELİSİN DERİNLİKLERE…
seni sevmek..seni seviyorum..|
04-21-2010, 01:27 AM
|
|
Administrator
|
|
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 31
|
|
Düştük / Kırıldık / Dağıldık
Önce düştüm dudaklardan / el oldum tanıdık bildiğim duraklarda
Dilsizim ve bi o kadar adressiz.
Gidiyorum karanlığın izdüşümüne saf tutarak.
Hesabım bitti / şimdi infazımı beklemekteyim.
Dudaklarımı ısırarak isyan ettiğim yetimliğime bir de öksüzlüğüm eklendi.
Artık ayaklarım beni aynı yere götürmüyor.
Sığındığım yerlerden tek tek kovulan ben,
şimdi el oldum tanıdık bildiğim yerlerde.
Gözlerimin nemi kurumadan yüreğimin adreslerine denk geliyor bulutlar.
Soyadımı taşıyan cümlelerden kovulan yüzümü bulamıyorum eski yerinde.
Ya ben uzaklardayım ya da biz ” biz ” olmaktan imtina etmekteyiz galiba.
Susuyorum bilmediklerime susarak.
Boyun büküyorum benden bihaber parçalara ağlamaklı gözyaşlarımı deste yaparak.
Elimde dört kişilik bir fotoğraf ve düşündüklerim.
En büyük parça babamdı; bizi ayakta tutan bizi biz yapan..
En büyük parçamızı, canımız kaybettik sonra da gayri ictimalarımız hep bir eksikti.
Babamız olmadan sanki o varmışcasına yaşayacak, savaşacaktık..
Ama olmadı..
Bölündük ilk önce sonra da düştük..
Eksildik birer birer.
Tesbih tanelerine mi özendik yoksa..
Biz bir hayattık dört parçaya ayrılmış..
Şimdi el olduk birbirimize..
Oysa biz hep bir’dik..
Şimdi her birimiz ayrı saflara düştük.
Bir kere düşmüşken içimizdeki canlar kırılmaz mı ?
Kırıkları toplamaya çalıştım / daha çok kırıldık kendi içimizde..
Ben bu savaşı kaybetmeyecektim.
Düştük diye dağılmayacaktık.
Kırıklarımızı sarıp yeniden ayağa kalkacaktık.
Bensiz kurulan sofralara ses çıkarmadım.
Bana biçilmiş tüm sıfatlara razı oldum.
Susmam istendi sustum, konuş denildi bana verilen tüm sufleleri söyledim dilimi ısırarak.
Bile bile gelen fırtınaya rağmen kırıklarımıza kendimi bastım.
her şeyimi benden olmayanlara ayırdım kendimi / isteklerimi öteledim.
Acaba sorunlar benden mi kaynaklanıyor diye eksik tuttum içimdekileri.
Bilmediğim yüzlere selam vermeye başladım ilk önce.
Yaralarımıza merhem diye kendimi basacakken,
gölgesini bile hatırlamadığım yerlerden topladım parçalarımızı.
Akşam üstleri yalnızlığa alıştım önce.
Ve bir gece bensiz toplanan umutların yabancı gözlerde yeşerdiğini gördüm bir sokak bankında.
Bir yanda canımın canı, bir yanda canımın diğer yarısı ve de yabancısı olduğum gözler..
Bir ben ek******..
Gözyaşıma tuz bastım o an..
Tutuldum / uzadım eksikliğime..
Ben kırıklarıma bir umut ararken, kırıklarım kırıklarına çoktan yamayı vurmuş..
Meğer bir ben fazlaymış cümlelere..
Ayıklandım biz’den / kırıklarımdan düştüm az önce..
Dağılmayı bekliyorum aynalara gözlerimin nemi miras bırakarak…
Düştük / Kırıldık / Dağıldık / Oysa biz hep bir’dik..
Şimdilerde evden işe giderken tertemiz bir yalnızlığını giyiniyorum üzerime.
İki oda bir salona sığdırdığım bir umut gökyüzünün altında nüfussuzluğuma isyan ediyorum. Kirpiklerimden birikmiş bulutlara sırlarımı verdikçe eriyor içimdekiler.
Yavaş yavaş bükülüyorum cocukluğuma.
Yeni bir umut yolculuğuna hazır olmayan bu yüreğe yine kefen örmekte ellerim.
Oysa ben sadece susmayı bilirim.
Yapabildiğim en iyi şeyin gitmek olduğunun farkında olsam da kendi içimden kovulmak öyle ağır ki..Kanatlarım kırık / düşlerim ise düştü kollarımdan.
Sevinebilirsin artık hüzün…
Zafer senindir.
Önce bizi bana düşürdün sonra da kırdın bizi..
Merak etme yakında da dağılırız biz.
Sen kalbini ferah tut..
Dudak payımda bir hayat vardı..
Al o da sana feda olsun…
Bana dair ne varsa ele geçir.
Kazandıklarımdan da feragat ediyorum..
Düştüğümü kabul ediyor,
kırıklarımı sana bırakıyor ve dağınıklığımı ilan ediyorum.
Ama tek bir şartım var..
Yüreğimdeki gül’e sakın dokunma…
Gözlerimdeki yeşeren beni dalından koparma..
Dudak kenarımdaki umuduma hüzün bulaştırma…
Ne olur sevdama yalnızlığı yakıştırma..
Ey her nefesi ölüm kokan hüzün ;
Beni sevdamdan ayırma….
Çünkü düştüğümde sadece ” o ” ellerimden tuttu..
Kırıklarıma sadece ” o ” dokundu…
Dağınıklığımda bana sadece ” o ” umut oldu…
Ey hayat…
Bana ölümleri müjdele ama
Sakın sevdama / Ona / umuduma dokunma….
Dokunma diyorum…
Dokunma…
|
04-21-2010, 01:28 AM
|
|
Administrator
|
|
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 31
|
|
Cebinde sakladığın suskunluğun depreşti yüreğimin iç denizlerinde.
Bir sancı, bir yokluk bu kadar soğuk mu olur.
Kan revan ellerim.
Oysa benim ellerim gül kokardı..
Ayaklarım toz toprak..
Oysa benim ayak izlerim hep maviye benzerdi.
Cümlelerim çırılçıplak kalmış, bağdaş kurdum yaralarımın en rüzgarlı tepesine..
Hani seninle bir çınar ağacına isimlerimizi kazıyacağımız rüzgarlı tepe vardı ya..
hatırladın mı..
Sonra denize bakıp bakıp gözlerimizin rengine boyayacaktık tüm bulutları..
Yaralarıma basacak tuz kalmadı / gidişinin arifesinde..
Sen belli etmesen de bir gidiş hazırlığı seziyorum dudaklarında.
Bana dair kurduğun cümleler yok etrafımda..
Yıldızlar göğümden çekilmiş.
Perdeler, cam kenarı özlemler yok avuç içi terlemelerinde..
Ben sana sıfat bulamazken sen beni bir gidiş cümlesinin belirtisiz öznesine bırakıyorsun beni..
Gitme diye cümleler kurmayacağım sana..
Çünki sana ne kadar cümle kursam da ikna edemedim seni.
Tıpkı sana siyahı yakıştıramadığım halde siyahı üstüne bürünmekten çekinmediğin gibi.
Tıpkı senin gözlerine baharı layık gördüğüm halde içinden sonbaharı silemediğim gibi..
Bıraktım artık…
Sadece bir sorunun cevabını arıyorum gözlerinde..
O benden gizlediğin perdelediğin gözlerinden…
Soruyorum sana;
Ellerimizde diktiğimiz güllerin,
Yüreğimizde büyüttüğümüz Elif’in
Katili olmamı istiyorsun benden ?
Suskunluğunun orucunu bir cümle ile aç ta söyle bana..
Kimin katili olacağım ben..
Senin mi yoksa kendimimin mi…
Sustuğun yer o kadar büyük ki..
Yaralarımı bölüp bölüp yapıştırdıkça kapanmıyor suskunluğun..
Dudaklarına bağladığın tüm sorguları çöz de gel artık..
Ya da yaralarıma basacak tuzları iade et bana…
Yoksa içimdeki tüm susmaları ilmekleyeceğim boğazıma.
|
04-21-2010, 01:47 AM
|
|
Administrator
|
|
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 31
|
|
Kime Fazlasın / Kime Eksik
Görüyorum, sokağını kaybetmiş küçük bir kız duruyor ıslak gözbebeklerinde.
Tüm suçları kabul etmişcesine suskun.
Tüm hüzünleri kendi dudaklarıyla emecek kadar durgun.
Kelime boylarında bir deliveren yetişmekte.
Gölgesinde ise sancılar belirmekte.
Sınır boylarında adressizliğin.
Söyle bana hangi adressizlik senin?
Gözlerindeki korku kime ait,
bedenindeki recm izleri kimden kalma,
dudaklarının arasındaki boşluk kimden sana miras kalmakta ?
Biliyorum susacaksın adın gibi..
Göm cümleleri dudak kenarlarına.
Susmaya devam et boylu boyunca.
Susabildiğin kadar büyüdüğünü unutma.
Tattığın acı kadar büyürsün.
Yediğin ayrılık acısı kadar olgunlaşırsın.
Yoksa büyümek istemiyor musun ?
Hep mi küçük kalmak, hep mi suskun kalmak istersin ?
Herkes yol alırken hayatın derin suskularında,
sen susuyorsun aynanın karşısında.
Ayak izlerinden belli eğikliğin.
İstifledim eteklerinden dökülen cümleleri.
Sen susarsan ben dile gelirim;
Ey Azrail;
Cesedime vurulmuş etiketin duvağını kaldırdım / öp beni artık.
Hem de alnımdan..
Sızmasın içimdeki birikmişler,irinleşmesin bir türlü kapamayadığım gediklerim.
Kollarımı sıvadım, kendi cenazemin arifesindeyim.
Yüreğimin morluklarını ancak ölüm paklar.
Sicillerim, eksildiğim yüreklerden ancak beni kara toprak kurtarır.
Açın yolları ey karanlık.
ben geliyorum.
Elif ‘in saçlarındadır zincirlerim.
Körpe bir dal iken sevgi agacında, budayın beni gövdemin en kalın yerinden.
Susuşlarımdan asın beni.
Gölgelerimin soğukluğu yetmezmiş gibi bir de yüreğimin sıcaklığına akıtın ayrılığı.
” Hangi Çığlık Denk Gelir Ki Dudak Payı Boşluklara”
Hangi ayrılık senin ?
Hangi yüz senin ?
Yüreğinden dökülmeyen mürekkebin hatrına konuş.
Sen ki; acıya kanat geren’din.
Sen ki; Yusuf’u kuyulardan düzlüğe çeken’din.
Sen ki, acıya gözyaşını verip umudu filizlendiren’din. Ş
imdi hangi yüze çevirdin kıblegâhını ?
Hangi saf’a durdu gözlerin.
Bilmediğin yerdeyim deme bana.
Aynanın karşısında yüzünün bilinmezliğinde, yüreğinin ötesinde kendine gülümsemektesin.
Göremiyorsan, kır o aynayı..
Kırıklarından topla dağınık saçlarını…
Sürükleme cesedini sen / sonbahar kaldıracak ya adressizliğini..
Hangi cümlenin sonunda kırıldı düşlerin..
Hangi mahrem ellerin zorlamasıyla alındı içindeki kanamalı ***** ?
Susma diyorum sana susma.
Becerebildiğin tek şey, boynunu büküp suskunluğun secdesine başını koymak mıdır ?
Unutmak dururken masada, yüreğine recm emrini vermek neyin nesi ?
Tükür kil tutmaz toprağın yüzüne.
Kaldır cesedini ortalık yerden.
Sesinin kısıldığı yerden konuş, duyulmasa da haykır eksikliğini.
Susturulsa da sen fazlalığını bırak tabutuna.
Söylesene ” sen kime fazlasın / kime eksik..”
Üryanlığını örtmeye kalkıştıkça öbür yamaların sökülüyor dikişlerinden.
Uğraşma kendi ayaklarına çorap örmeye.
Gözünü yumup yeltenme artık kendine çelmeler takmaya.
Olduğun yerde dönme öylece, çevir yüzünü gökyüzüne.
Korkma adım atmaktan.
Sen ki ;yeni bir bebek değilsin…
Koca bir kız oldun, gözlerini büyüt ve sık bileklerini kelepçelerinden.
Kanın donduğu yerde ölürsün o kadar.
Susma diyorum sana susma..
Elif sustu derlerse benim ahvalim ne olur acep ?
Bu zan seni kaç gün yaşatır ?
Bu itham seni kaç gün daha götürür. ?
Hayır kaldıramazsın bu zânnı / bir suçun altından bir daha kalkamaz gönlün.
En iyisi vur kendini en ince yerinden / öylece kalsın us’un.
Kime fazlasın / kime eksik.
Sorma bu soruyu kendine.
Çünki en iyi cevabı suskunluğun verecektir.
Bil ki kalbin acırsa bu sorunun cevabını ararken eksikliğin dikilecek karşına.
Yok kalbin sevdiğine acırsa işte o zaman fazlalığın zuhur edecek.
Şimdi bedbin ve hodgam bir nefsin zulmüne inat sen besmele’nin safına gir. Z
üleyha’lığına zelâl getirtme..
Suskunluğuna bir de helallik istetme.
Unutma ” bu dünyada sana ancak unuttuğun kadar yaşama hakkı verildi “
Unut, unutulduğun yerden..
Kırılsa da içindekiler,
Unutulduğun kadar yaşarsın.
Kime fazla isen orada unutulursun..
Kime eksik isen orada kendini bulursun…
__________________
Herkesin bir derdi var. Her derdin bir acısı,
Acılarım katlanılmaz değil ama,birde tuz basanı var.
Her aşkın bir hasreti var, her hasretin bir çilesi
Çilem çekilmez değil ama Birde çektireni var.
Her aşığın bir sözüvar. Her sözün bir söyleteni söyleyecek çok şeyim var ama
Birde susturanı var: SUSTUM..!
SUSKUNLUĞUM, ...SUSTURANA ARMAĞAN OLSUN..
|
04-21-2010, 01:55 AM
|
|
Administrator
|
|
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 31
|
|
AŞK İKİ PERDE
"İyi OyuncuLarız" (!)
Aylarca beklediklerimizi hiç özlememiş gibi yapabiliriz, kürsüde en muhalif yanlarımızı en taraftar yanımız haline sokarız, sokakta hepimiz hanımefendi beyefendiyiz de içimizde hepimiz biraz hafif kadın biraz serseri adamlarız...
Hayattayız, kimimiz yeteneksiz figüranlar kimimiz oscarlık oyuncularız...
Son kez aşk...
Son kez sahne...
Çekilme Sırası Bende (!)
.
. .
. . .
Bırak kalsınlar konuldukları yerde Acılar,
Bırak yaşandığı kadar yaşansın aramızda sıkışanlar…
Sen sadece benden gittin, benim içimden,
Ben sadece olduğum yerde kaldım, gittiğin yerde…
Soru sormadan aramızda anlaşılamayanlara yaptığımız yorumlar,
Ve hayatımızı zorlaştıran o tuhaf bakışlar…
Bırak kalsınlar…
Ne sen varsın evde ne de ben var olsam da yok olduğun yerde,
Şimdi sözlerin bittiği an, yaşananların hatırlandığı an işte…
Belki de sen ve ben değildik başrolde!
Garip gelebilir ama ben seni ilk günden beridir sevmiyorum,
Ne zaman aynı odada elimi nereye koyacağımı bilemeden karşında durdum,
O Gün Sana "Aşık"Oldum;
.
. .
. . .
Öyle bir Duygunun içinde Öyle bir Değişiyor ki İnsan,
Kendini Anlıyor önce, kendini Sevdiğini Hatırlıyor,
Replikler gitgide Aynı, Roller gitgide Sıcak…
Seyirciler Gitgide Uyuyor…
""Biz Sadece Kendimize Oynuyor GibiyiZ / Biz Sadece Kendimize Ağlıyor Gibiyiz…
Bırak Aksınlar…""
""İçime akan zehir beni uyandırıyor bir gece vakti
Seni benden ayıran bu zehir utandırıyor beni kendime duyduğum Acıma Duygusundan!
Bırak Acısınlar…""
""Tüm organlarım, tüm duygularım, tüm Uykularım…
Bırak Çürüsünler…""
Bizim sürdüremediğimizi Onlar nasıl Sürdürsünler…
İşte şimdi kadınlığımın tümünü erkekliğinin tümüne bıraktım, al!
İki doğru hayat, nasıl bir tek yalanla yok olur Anlayamadım Hala…
Ah dedim…
Ah, Keşke Hep Tahta Bebeklerle Oynasaydık,
"Büyümeseydik " hep Cüce Kalsaydık,
Yaşadıklarımızın farkında olmadan, bitenleri de hemen yeni başlangıçlarla kapatsaydık…
Delindik…
Zar gibi, uzun yollar gibi, atmosfer gibi…
Çürüdük, sevişirken masada unuttuğumuz elmalar gibi…
Kullandıkça paslanan demir korkuluklar gibi…
Eridik, dışarıda bırakılan ve kendi kendine bakteri üreten etler gibi…
Kokuştuk Biz de işte Sonunda(!)
Aşk bize de ilk perdede güzeldi…
Aşk bizde de mola vermişti…
Seyirciler bir nefes sigara peşinde,
Biz seninle ezberdeyiz replikleri yaşadığımız her yerde, kuliste…
Aşk bizde de son perdede bitermiş,
Bitti de!
Aşk hep tek bir sahnede iki perde oynanır,
Oynadık / Oyun Böyle (!)
..
__________________
Herkesin bir derdi var. Her derdin bir acısı,
Acılarım katlanılmaz değil ama,birde tuz basanı var.
Her aşkın bir hasreti var, her hasretin bir çilesi
Çilem çekilmez değil ama Birde çektireni var.
Her aşığın bir sözüvar. Her sözün bir söyleteni söyleyecek çok şeyim var ama
Birde susturanı var: SUSTUM..!
SUSKUNLUĞUM, ...SUSTURANA ARMAĞAN OLSUN..
|
04-21-2010, 01:57 AM
|
|
Administrator
|
|
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 31
|
|
Yüregimde devrimler yarattım
Sen gittin içimde sende kalan kırıntılar , bir sabah namazı eşliğinde içimde hiç büyümemiş bir ***** mezarı, gözlerim Suskun, yüreğimde ayazlar, martılar firarda, bu bir veda..
Sen gittin karanlığa gömüldüm, yalnızlığa sürüldüm, yüreğimde çatlaklar, yüzümde cam kırıklıkları.
Söylenmemiş sözleri iki dudak arasında sıkıştırıp kuruttum
ve yazdım sensiz gecen her saniyenin küf tutmuş duvarlarına sana dair pas tutmaya mahkum acı dolu sözleri.
Yarınlarımı avuç içinde parçaladım göz kenarında beklettiğim seni “gözyaşlarıma teslim ettim.“
Küçük bir çocuğun korkulu bakışları arasında yitirdim sabrımı.
Hayallerim tepe taklak, nedenler yanı başımda sözlerim ağır, yüreğimde acı ..
Cevabı olmayan sorular biriktirdim sessizliğin koynunda
Yarını olmayan tozlu yollara saptım, bir kelebeğin yaşamı kadar yaşam biçtim kendime.
Yüreğimi idam sehpası bilip nefesimi iki gözünün hayalleri arasında sallandırdım
Sen gittin yaşam ve sen arasındaki çizgiyi sırat bildim
Yüreğimde devrimler yarattım, hayallerimin sınırlarını aştım
Bir zamanlar uçmaya yeltenen kanatlarımı kırdım bir bir .
Kalemimi kağıda sapladım, senli cümlelerin canına okudum
Zamansız uyandım senli düşlerden, rüyalarım karmakarışık
Bir şehir yaratmıştım düşümde içinde ağlayan *****lar
Yağmurlar yağıyordu iç tenim ıslaktı benim
Sen gittin çığlıklar devrildi üzerime, ağıtlar yaktım karanlığın en ücra köşelerinde.
Etrafımdaki manzaralar uykusuz, ***** gülüşlerimde saklı her şey
Gitmeseydin, gözlerine salıncak kurup sallanacaktım *****su masumiyetimle.
Sen gittin
İsyanları çoğalttım gözlerimin tetiğinde bir bir döktüm mermi çekirdeklerini ayak uçlarıma
Kanayan dudaklarıma tuz bastım.
İzmaritler üzerinde bıraktığın ruj izlerine bakıp ağladım sensiz günlerin arifesinde
Ama yoksun ya ciğerimde söndürdüm yokluğunda yakılan haddi hesabı olmayan sigara izmaritlerini.
Şimdi kelimelerim kör, cümlelerim topal kaldı
Sen gittin bir yarım sende kaldı, sen geçen tüm yollar işgalde.
Hüzün işlemeli ağıtlar krosu eşliğinde bitirdim yokluğunun pas tutmuş umutsuz çığlıklarını.
Müziksiz şarkılar arasında küfürlü sözler oldum ..
Öksüz kalmış benliğimin zamanlarında kaybettim berraklığımı.
Kendi masalımı yazıyorum ölüm biçtiğim sonlarıma doğru bir varmışlarda bir yokmuşlar da diye başlayan
Meşgul bir ton, kırık bir hece bıraktım ardımda, dönülmez tövbelere gömdüm kendimi.
Anonim türkülerin boşluğuna bırakıyorum parçalarımı
Sen gittin ötenazi nöbetlerinde söndürdüm sensiz doğacak güneşi gözbebeklerimde.
__________________
Herkesin bir derdi var. Her derdin bir acısı,
Acılarım katlanılmaz değil ama,birde tuz basanı var.
Her aşkın bir hasreti var, her hasretin bir çilesi
Çilem çekilmez değil ama Birde çektireni var.
Her aşığın bir sözüvar. Her sözün bir söyleteni söyleyecek çok şeyim var ama
Birde susturanı var: SUSTUM..!
SUSKUNLUĞUM, ...SUSTURANA ARMAĞAN OLSUN..
|
04-21-2010, 01:58 AM
|
|
Administrator
|
|
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 31
|
|
__________________
Herkesin bir derdi var. Her derdin bir acısı,
Acılarım katlanılmaz değil ama,birde tuz basanı var.
Her aşkın bir hasreti var, her hasretin bir çilesi
Çilem çekilmez değil ama Birde çektireni var.
Her aşığın bir sözüvar. Her sözün bir söyleteni söyleyecek çok şeyim var ama
Birde susturanı var: SUSTUM..!
SUSKUNLUĞUM, ...SUSTURANA ARMAĞAN OLSUN..
|
04-21-2010, 02:04 AM
|
|
Administrator
|
|
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 31
|
|
Senli zamanalrda Sensizligimdin
Senli zamanalrda Sensizligimdin
Senli zamanlardaki,seni sevdim.
Belki birlikte olamadık,
Başımı omzuna koyamadım hiç.
Ama seni daima sevdim...
Gün batımları dostumdu,çünkü seni bana getirirdi...
Seher vakti,ayrılıktı bizim için,kollarında uyanıp,
Göz açma aralığında,kaybetmekti seni...
Gerçeğe dönmek bu kadar kolaydı,
Senli zamanlarda,sensizlik di zor olan.
Oysa en yakın arkadaşımdın,nasılda sevdim seni...
Adın Hayal’di,eksik yanımı tamamlayan parçam.
Adın Aşk’tı senin.
Fantazilerin yaşanmamış benliğin,
Bir rüyaydın sen,birazda hayalim.
Karar veremedim,nerede olmalıydı (m) n...!
Belki de hep korktum,belki sende kaybolurdun...!
Adın Sevgiydi senin.
Ömrüm boyunca seni bekledim,sensizliği yaşadım.
Ne garip, seni yaşadığım her saniye,
Sanki yeniden kaybettim.
Senli zamanlarda,sensizliği hiç sevmedim.
Adın Düş’dü senin.
Her gece aynı düşe uyur,
Gözlerimi araladığımda,
Senii umardım yan yastığımda...!
Sensiz zamanlarda,sen-i çok sevdim.
Sen en zor anlarımda,can sıkıntımda,
Yere düşen her yağmur damlasında,
Yüreğimde büyüttüğüm,sevgi çiçeğimdin.
Belki de gerçekleşmeyecek hayallerimin,
Beyaz atlı Prensiydin.
Adın Umut’tu senin.
Yaşayamadığım hayallerim,
Okuyamadığım ,en sevdiğim kitabımdın.
Sen,benim diğer yarımdın,
Bulduğumda kaybettiğim...
__________________
Herkesin bir derdi var. Her derdin bir acısı,
Acılarım katlanılmaz değil ama,birde tuz basanı var.
Her aşkın bir hasreti var, her hasretin bir çilesi
Çilem çekilmez değil ama Birde çektireni var.
Her aşığın bir sözüvar. Her sözün bir söyleteni söyleyecek çok şeyim var ama
Birde susturanı var: SUSTUM..!
SUSKUNLUĞUM, ...SUSTURANA ARMAĞAN OLSUN..
|
04-21-2010, 02:13 AM
|
|
Administrator
|
|
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 31
|
|
__________________
Herkesin bir derdi var. Her derdin bir acısı,
Acılarım katlanılmaz değil ama,birde tuz basanı var.
Her aşkın bir hasreti var, her hasretin bir çilesi
Çilem çekilmez değil ama Birde çektireni var.
Her aşığın bir sözüvar. Her sözün bir söyleteni söyleyecek çok şeyim var ama
Birde susturanı var: SUSTUM..!
SUSKUNLUĞUM, ...SUSTURANA ARMAĞAN OLSUN..
|
04-21-2010, 02:18 AM
|
|
Administrator
|
|
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 31
|
|
Senin ardından
Senin ardından su dökülmedi
Ama çok defa defter üzerinde kırıldı kalemler
Bir gidişin vardı bu şehirden
Bir de ardından sessiz çığlıklar
Senin ardından hiç su dökülmedi
Şimdi İstanbul'a kar yağıyor
Birazdan ellerim üşüyecek
Sen üşüyeceksin
Daha çok basacağım seni göğsüme
Ama bu şehir vedalardan soğuk kalacak
Seninle kimse vedalaşmadı
Şimdi İstanbul'a kar yağıyor
Çıplak ayak sesleri
İz bırakacak örütüsüne gecenin
dağılacak kalabalıklar
Gözlerin dağıtacak onları
Benim gözlerim, sende kalacak
Çıplak ayak sesleri
sana koşacak geceleri
Gönlümde tatlı yaralarla
Sabaha çıkacağız birlikte
Sen gene gideceksin
bakışlarını çekeceksin üzerimden
gözlerin kalacak bana
gözlerim alacak onları
ben üşüyeceğim
Gönlümde tatlı yaralarla,
her gece sana koşacak çıplak ayak sesleri
Ayak izlerini örtecek kar
Rüzgar ağaçları sallayacak
Sesler, susturacak gidişini
Ardından sular dökülecek
Ama sen dönmeyeceksin.
__________________
Herkesin bir derdi var. Her derdin bir acısı,
Acılarım katlanılmaz değil ama,birde tuz basanı var.
Her aşkın bir hasreti var, her hasretin bir çilesi
Çilem çekilmez değil ama Birde çektireni var.
Her aşığın bir sözüvar. Her sözün bir söyleteni söyleyecek çok şeyim var ama
Birde susturanı var: SUSTUM..!
SUSKUNLUĞUM, ...SUSTURANA ARMAĞAN OLSUN..
|
Binlerce yıldır suçunun ne olduğunu bilmeden kürek cezasına çarptırılan hükümlünün, bir gün özgürlüğüne kavuşacağını hayal ederken, gözlerinde saklı kalan son umudu korumak için direnmesi gibidir SENİ SEVMEK....
Uysallığa direnmekten vazgeçip, sonsuz minik
dalganın çırpınmasıyla oluşturduğu bir deniz fırtınasıdır SENİ SEVMEK......
Azaldıkça çoğalmanın çelişkisinden doğan, ne yapamayacağını bilemeden dolaşan, şaşkın, ürkek kaybolmuş yolların yolcusu olmaktır SENİ SEVMEK...
Gözlerini kapatıp mutluluğu çizmek yüreğime, hayalini kurmak sadece, hiç görmediğin, hiç yaşamadığın bir ülkede kalabalıkta hiç görmediğim ellerinin sıcaklığıyla kaybolmaktır SENİ SEVMEK....
Yangınlarıma su serpmek, karanlıktaki kabuslardan uyanmak, elimi her uzattığımda kaçışını görsem de korkaklık değildir sevmek, yokluktan var etmek kendi küllerimden yeniden var olmaktır, SENİ SEVMEK...
Dinlediğin bir şarkıda ağlarken, göz yaşların mavi bir nehir gibi akarken olmayan varlığının hayaline sarılıp uyumaktır, hiçbir zaman olmayacağını bilerek karanlıkta acılarla dans eder gibi aydınlığı beklemektir SENİ SEVMEK....
Bir ütopyadır sevmektir SENİ SEVMEK, susuz çöllerden çıkıp gelmektir derin akan sulara...seni sevmek, hayat, masal, rüya, hayal....
Seni seviyorum...
Çünkü her sabah kalktığımda
Bir günü daha seninle geçirecek olmanın mutluluğunu
yaşatıyorsun bana...
Ben güne seninle başlıyorum...
Ve hergün gün hayatı yeniden keşfediyorum..
Seni seviyorum...
Çünkü gökkuşağının her tonunu gölgede bırakan
en parlak renksin sen...
Herşey senin rengini taşıyor...
Ve benim için ancak o zaman anlamlı oluyor.
Seni seviyorum...
Çünkü soğuk günlerde içimi ısıtan meltemsin...
Sıcak günlerde içime ferahlık veren kuzey rüzgarı...
İliklerime işleyerek esiyorsun...
Seni seviyorum...
Çünkü herşeyde sen varsın...
Nasıl olmayacaksın ki?
Sanki sen doğduğumdan beri içimdeydin...
Yüreğimin en derin köşesindeydin...
Sanki ortaya çıkmak için beni bekliyordun...
Ve ben orada olduğunu farkedince hakettiğin
yere çıkardım seni...
Seni seviyorum...
Çünkü hep benimlesin...
Seni görmem için yüzüme bakmam gerekmiyor...
Gözümü kapatsam oradasın...
Gördüğüm her yüz aslında sensin....
Seni seviyorum...
Çünkü gözlerinin içindeki binlerce yıldız gecenin
karanlığını delip geçiyor...
Sen bana bakarken ben kendimi yıldızlara bakıyor
gibi hissediyorum...
O yıldızların parlaklığında kaybediyorum kendimi...
Gözlerim kamaşıyor ama şikayetçi
değilim aydınlığından...
Güneş doğmasa, yıldızlar kaybolmasa diyorum...
Ama biliyorum ki güneşim de sen olacaksın
gecenin sonunda...
Bu kez daha parlak, daha aydınlık çıkacaksın
karşıma...
Seni seviyorum...
Çünkü saçların ellerimin arasında kayıp giderken
Dünyadaki cenneti bulmuş gibi hissediyorum kendimi...
Cennetin sahibi sensin...
Ve biliyorum ki sadece izin verdiklerin
girebilir o cennete...
Ben o cennette kalmaya kararlıyım...
Seni seviyorum...
Çünkü her gülümseyişin içime yeniden yaşama
sevinci dolduruyor...
Her gülümseyişin, karamsarlığı yıkıyor, umutsuzluğu
parçalıyor...
Bir çiçek bahçesine çeviriyor çorak dünyayı...
Çiçek dedim ya...
Bir çiçek adı verseydim sana PAPATYA olurdun...
Açışıyla dünyaya, insanlara baharın geldiğini
müjdeleyen papatya...
İddiasız ama güzel...
Güzel ama kibirsiz...
Seni seviyorum...
Çünkü seni sevmeyi, sana dokunmayı,
seni dinlemeyi,
sana bakmayı, seni koklamayı, seninle
paylaşmayı seviyorum...
Seninle birlikte insana dair ne varsa
onları da seviyorum...
Seni sevdiğimi anlatmaya çalışırken
Ne kadar çaresiz olduğumu da görüyorum...
Her sözcükten sonra durup tekrar tekrar düşünüyorum...
Seni yeterince anlatabildim mi diye...
Biliyorum ki yetmeyecek...
Bu kadar sözcükten sonra bile, sana sevgimi
anlatamamış olacağım....
Sözcüklerin bittiği yerde gözlerime bak...
Onlar bu sevgiyi çok daha iyi anlatacaktır sana
« Önceki
19/5/2008
Tahir'le Zühre Meselesi |
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Mesela bir barikatta dövüşerek
mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
mesela denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
|
|
|
10/5/2008
umursamıyorum artık hiçbir günü geceyi..
sevemiyorum senden uzak,sensizliği anlatan maziyi..
aklım başımda değil biliyorum..
sebebi ne olursa olsun sensiz gülümsemeyi hissedemiyorum..
ellerin uzak hala bana bir kez daha tutman için nelerden geçmem ki..
anlamlı bakışı hissetmek için bir kaç dakika daha o güzel gözlerindeki..
masum bir çocuğum işte kendi halimde
benim bir sevdiğim var
o sensin..
derdim seninle..
rüyalarımda arıyorum artık sorularıma cevabı..
bilmediğim onca şeyin bir sebebi var..
ve bendeki ızdırabı..
anlatamam..
ama yine de tek bir gün,saat,dakika için..
silerim içimdeki anlamsızlığı..
senin mutluluğun benim nefes alışım..
senin her bir gözyaşın cehennemde cayır cayır yanışım..
içim sızlasa da sen yokken..
duvarların arasında boğulsamda..
ağlasam da resmine bakarken..
benimsin sen benim..
içime sinmişsin...
tek taraflı yaşamam gereksede raziyim..
sensizlik sevgilim olsun ona da alışırım..
gözyaşlarım bana ecel olsun anlarım..
ben senin için yaşamakta..
seninle nefes almaktayım..
ara sıra aklına gelsem de yine ben bilmesem..
sen beni özlesen de söylemesen..
biraz olsun sevsende anlatmasan..
anlarım inan bir daha bu gönüle uğramasan..
hep kendimi şuçladım kendime layık olamadım..
beni sana sevdiremedim diye..
yalnızlıktan dert yanarım ama
karşına çıkmaktan utanırım niye?
bir sesini duysam kalbim kanatlanıp uçar
döner deliye..
buralara tebessüm düşer sen mutlu ol diye..
10/5/2008
Üzerime devirip dağ gibi hüzünleri
Böyle çekip gitmek var mıydı ?
Var mıydı böyle bitirmek ?
Hani söz vermiştik birbirimize ?
Kaç zaman geçti aradan
Sen yoksun !
Sana sığındığım geceler
Alevleri gökyüzünde
Bir kumsal ateşiydi günahları yaktığımız .
Ve kan rengi şarapla yıkanmış
Bir hasret şimdi göğsümüze taktığımız .
Bilirim dönmeyeceksin artık !
Uzun zaman oldu
Belki çoktan unuttun .
Adın kaldı soğuk duvarlarında odamın
Sigara paketlerinde şiirlerin
Resimlerin bana gülen ,
Cüzdanımda saç telin .
Bir veda o geceden aklımda kalan
Kekremsi bir tat
Bir med cezir yüreğimde
Ben vurgun yemiş bir yaralı
Gemiler bana taşır bütün aşk yorgunlarını
Sen yoksun ...
Hayatımın ilkbaharında tanısaydım seni
Yasak umutlara ve acılara inat
Buruk bir şarap tadında olsaydı sevdamız
Yıllandıkça güzelleşen
Ve sen şiirler okusaydın geceleri
Saçlarımı okşarken .
Ellerimi tutsaydın ansızın
Yüreğim eriseydi gözlerinde
Yansaydım ateşinden .
Sen ağlasaydın mutluluktan
Ben ölseydim
Yalnızca beni sevdiğini bilseydim .
Seviyorum deseydin
Bi kere söyleseydin
Yanmazdım
Yanmazdım böyle çekip gitmeseydin ...
Bir veda o geceden aklımda kalan
Bir günah, belki yasak
Yanımda olsan şimdi, hiç konuşmasak
Ağlasak bin kere pişman olsak
Sonra yine bozsak yeminleri
Sarılsak sımsıkı
Öylece kalsak ...
Gittin ...
Kimbilir kaç deli sevda sığdırdın yüreğine
Işığa üşüşen pervaneler gibi sardılar seni
Körkütük aşkların ortasına düştün
Yalanların pençesine .
Belki birgün, bir gece
Dar bir vakitte belki
Hiç beklemezken seni gelirsin diye
Ben hâlâ burdayım
Sen yoksun !
Lanet olsun ...
10/5/2008
Gittin, sen bana gitmek için gelmiştin
Geride yavaş yavaş eriyen bir kurşun bıraktın
Bıraktığın şekilden çok daha başkasına bürünen
Ve bir daha asla eskisi gibi olamayacak bir kurşun
Gerçekten birdaha hiç bir şey eskisi gibi olmadı
Kısa bir hüzünden sonra
Geldim geri döndüm sana
Seviştin mi? Değiştin mi?
Beni yeni bir umutla
Kimbilir kimler aklını çeldi?
Gördüğüne sevinmedin mi beni?
Kimbilir kimler aklını çeldi?
Gördüğüne sevinmedin sen beni?
Üç günlük ayrılıkta neler, neden değişti?
Unutulmuş muydum?
Alışıyor muydun?
Yavaş yavaş yokluğuma
Beklenmiyor muydum?
Kalbini mi yordum?
Bunca iş güç arasında
Birgün beni nasıl paslı bir makasla
Nasıl derinden budayıp gittiğini farkettim
Yeni bir filiz veremeyecek kadar derindi kesip attıkların
Sensizlikle oluşmuş hastalğıma senin bile çare olamayacağına
Benim için çok gecikildiğini anladım
Söyle bari son söz olsun
Kızmam bundan sonra sana
Dostuz artık geçmiş olsun
Anlat saklama ne varsa
Kimbilir kimler aklını çeldi?
Gördüğüne sevinmedin mi beni?
Kimbilir kimler aklını çeldi?
Gördüğüne sevinmedin sen beni?
Üç günlük ayrılıkta neler, neden değişti?
Unutulmuş muydum?
Alışıyor muydun?
Yavaş yavaş yokluğuma
Beklenmiyor muydum?
Kalbini mi yordum?
Bunca iş güç arasında
28/3/2008
Ne kaldı, ne kaldı son güzden geriye
Sevgilim, beklemesini bilenim benim
Kar yağdı kirpiklerine
Kar sesi kuşattı çevremizi
Umutlar gibi birikti kar
Özlemler gibi birikti
Biliyor musun acılardan örülü
Sözcükler kaldı aramızda
Acıları tersyüz ettik
Yenildik, evet düpedüz yenildik
İçimize bıraktık kar sesini
Yeni bir ezgi üretecek olan
Çığlıklardan, kurumuş gözyaşlarından
Biliyor musun gülün kokması gecikecek
Bir kuş sesi gömleğine işlenecek
Çok eski bir gökyüzüyle birlikte
Orda burda söylenecek
Huma kuşunun göğsünde dinlendiği
Üşümüş, yorgun ama umutsuz değil
Canımın yongası, sevgilim, bir tanem
Ne kaldı, ne kaldı geriye acılardan
Eski alınteri, aşksız kaldı birçokları
Çocuklar kutup mavisi ağladı
Kimse artık hüzünleri anlatmasın
Ne vakti, ne yeri, ne bir anlamı kaldı
Güzelim, bir tanem, canımın yongası
Bir karanfilin suya eğilimi gibisin
Öylesin, özlenirsin, gel artık kar yağdı
Bize paylaşacak aldanmalar kaldı
28/3/2008
seninle hiç aynı sokaklarda gezmedik aynı havayı tenefüs etmedik
ama hep aynı düşlerdeydik aynı sevgiyi taşıdık kalbimizde
herkez göçtü bir biz göçemedik gidemedik
yabancı yüreklerin arasında hep yanlız kaldık savaştık
öylesine çıkarsız yapayanlız inandığımiz tek şey sevgimiz
adı kavuşmak olmasa bile o sevgi oldu tek inancımız
doğru dürüst hayal bile kuramadık
keşkelerin arasında kaybolurken günler karanlık geceler zindan
her sabaha yanlız uyandık şikayetmiz olmadı hiç
boyun büküp uzaktan sevmeyi bildik
arada bir haber alıp birbirimizden
iyi olmamıza biraz olsun sevindik ama hep hasret besledik içimizde
sen ayrı dünyada ben ayrı dünyada
kavuşmak gözyaşı oldu gözlerimizde
ağladıkça kavuşamadık
kavuşmak istedikçe ağladık
şiirlerle avuttuk kendimizi gizli mesajlar yazdık okur anlar diye
sustuk eller konuştu biz konuşamadık
anlatamadık yüreğimizdeki sevgimizi
susmalıydık.. susuyorduk
değiştiremezdik kader yazımızı
bir gün gülsekte ikinci gun tutamadık gözyaşımızı
ağladık ağlamalıydık
bir bedende bir kalp
dindiremedik yürek sızımızı..
değiştiremedik kader yazımızı severek kucakladık aşk sızımızı
yazsakda onca yanlızlığımızı
bir sen anlarsın beni birde ben anlarım seni
başka kimse anlayamaz bizi..
28/3/2008
Her tercih bir kaybediştir
Ve her kaybediş, bir başlangıç...
Seni seçmiş olduğum şu günlerin anlatılmaz huzurunu yaşıyorum içimde. Eşsin yüreğime!
Gün be gün çoğalıyorum. Çiçek çiçek açıp, mis oluyorum. Gönderdiğim rüzgarla seni çağırıyor kokum. Sevdan başlangıcım olsun istiyorum, sonra ardından üç nokta (...) koymak. Bir kez daha görüyorum aynalarda parladığını gözlerimin ve yansımamı tüm gülen gözlerde, sen bilmesen de. Öyle doymuştum ki hüzne, uzun zaman oldu, değişti mevsimler, özlemişim...
Geceleri dörtgözle bekleyip, yalnızlığımı kovuyorum odamdan, seninle kalıyorum. Anlayacağın, korkmuyorum karanlıktan. Ya da oturup ayın üzerine, izliyorum seni, senden habersiz. Asırlar geçme doymazmışım gibi geliyor. Gündüzler hiç gelmesin istiyorum. Döküyorum yapraklarımı, insanları kovamıyorum. Sensizim!
Zaman, eski zaman değil. Saklamaya lüzum yok ellerimin titrediğini, tutmadığını dizlerimin. Yüreğimi saklamaya lüzum yok. Gün gibi aşikar her şey. Gönlümde bir bayram havası, uçurduğum rengarenk balonları tutamıyor kimse. Herkes anlıyor, senden başka. Neyim var ki utanılacak? Hiç! Ne mutlu bana.
Bildiğim ve bilmediğim kayıplarımın ardından üzülmediğime şaşmamak lazım. Hem öyle tokum ki acıya, acıyan yerlerimi çoktan kesip attım. Seninle yeniden yer bulmayacak nasılsa. Her şeyin başı inanmak değil mi? İnanıyorum buna.
Başlangıç mı? Çok güzeldir hep. En güzel üç noktası (...) hayatın. Son başlangıcım olsan sen, keşke!
28/3/2008
Aşığım Sana
Bir ustayım ben, bir duvarı hatasız işleyen
Bir ağacı nakış nakış işleyen, bir makineye hükmeden
Çünkü aşığım sana
Bir öğrenciyim ben, sürekli çalışıyorum dersimi, ev ödevlerimi
hiç aksatmıyorum, başarıyı yakalamak için
Çünkü aşığım sana
Bir çocuğum ben, oyunlarla büyüyen, canı acıdı mı ağlayan,
keyiflendikçe gülücük saçan, zayıfım çoğu zaman beklide aciz…
Çünkü aşığım sana
Bir suçluyum ben, hep yakalanma tedirginliği içinde
Bir kaçışın koynunda savrulup duruyorum, nereye gittiğimi bilmeden
Çünkü aşığım sana
Bir yolcuyum ben, menzili olmayan yollarda arayış içindeyim
Nereye gidersen peşindeyim, kilometreler yoldaşım
Çünkü aşığım sana
Bir hastayım ben, iyileşmek gelmiyor içimden
Seni ilaç belledim ama bitmeyesin diye öyle azar azar alıyorum ki
Çünkü aşığım sana
Bir ateşim ben, alev alev sarıyorum etrafımı, sen canlandırıyorsun
beni, tonlarca su sıksalar bir küçücük korum bile sönmez
Çünkü aşığım sana
Bir besteciyim ben, en güzel senfonileri besteliyorum, aşkın
notalarından ezgileri yoğuruyorum, sensin şarkılarımın kaynağı
Çünkü aşığım sana
Bir fidanım ben, sen suladıkça yeşeriyorum, su vermeye
gelmesen solacağımı biliyorum, ama gelirsin soldurmazsın beni
Çünkü aşığım sana
Bir pencereyim ben, açtıkça kanatlarımı senin ışığın giriyor
evimden içeri, gözlerimi kamaştırıyorsun ama ben bundan hiç yakınmıyorum
Çünkü aşığım sana
Bir kapıyım ben, ama hüzün ve acıya geçit yok bu kapıdan
Zaten hiç yakışmaz ki sana bunlar, sadece senin geçmene izin var
Seninle birlikte aşka da…
Çünkü aşığım sana
Bir ülkeyim ben, bağımsızlığımı seninle kazandım, topraklarımda
aşk hüküm sürüyor, sen dolaşıyorsun bayrağım seninle dalgalanıyor, sadece bayrağımı sen dalgalandırıyorsun
Çünkü aşığım sana
Bir bahçeyim ben, uzun yollardan sonra girilen bir bahçe
Herkesin konukluğu kısa sürdü, ama senin uzun sürsün
Çünkü aşığım sana
Bir mektubum ben, en güzel sözcüklerin okunduğu, adresi belli
Sahibinin elinde daha da güzelleşen, sen okumalısın beni
Çünkü aşığım sana
Bir deli maviyim ben, sevdikçe mavileştiriyorum seni de, şimdi maviyi
yaşama zamanıdır, şimdi aşkı yaşama zamanıdır haydi gel benimle…
Çünkü aşığım sana
28/3/2008
Seni seviyorum...
Çünkü her sabah kalktığımda
Bir günü daha seninle geçirecek olmanın mutluluğunu
yaşatıyorsun bana...
Ben güne seninle başlıyorum...
Ve hergün gün hayatı yeniden keşfediyorum..
Seni seviyorum...
Çünkü gökkuşağının her tonunu gölgede bırakan
en parlak renksin sen...
Herşey senin rengini taşıyor...
Ve benim için ancak o zaman anlamlı oluyor.
Seni seviyorum...
Çünkü soğuk günlerde içimi ısıtan meltemsin...
Sıcak günlerde içime ferahlık veren kuzey rüzgarı...
İliklerime işleyerek esiyorsun...
Seni seviyorum...
Çünkü herşeyde sen varsın...
Nasıl olmayacaksın ki?
Sanki sen doğduğumdan beri içimdeydin...
Yüreğimin en derin köşesindeydin...
Sanki ortaya çıkmak için beni bekliyordun...
Ve ben orada olduğunu farkedince hakettiğin
yere çıkardım seni...
Seni seviyorum...
Çünkü hep benimlesin...
Seni görmem için yüzüme bakmam gerekmiyor...
Gözümü kapatsam oradasın...
Gördüğüm her yüz aslında sensin....
Seni seviyorum...
Çünkü gözlerinin içindeki binlerce yıldız gecenin
karanlığını delip geçiyor...
Sen bana bakarken ben kendimi yıldızlara bakıyor
gibi hissediyorum...
O yıldızların parlaklığında kaybediyorum kendimi...
Gözlerim kamaşıyor ama şikayetçi
değilim aydınlığından...
Güneş doğmasa, yıldızlar kaybolmasa diyorum...
Ama biliyorum ki güneşim de sen olacaksın
gecenin sonunda...
Bu kez daha parlak, daha aydınlık çıkacaksın
karşıma...
Seni seviyorum...
Çünkü saçların ellerimin arasında kayıp giderken
Dünyadaki cenneti bulmuş gibi hissediyorum kendimi...
Cennetin sahibi sensin...
Ve biliyorum ki sadece izin verdiklerin
girebilir o cennete...
Ben o cennette kalmaya kararlıyım...
Seni seviyorum...
Çünkü her gülümseyişin içime yeniden yaşama
sevinci dolduruyor...
Her gülümseyişin, karamsarlığı yıkıyor, umutsuzluğu
parçalıyor...
Bir çiçek bahçesine çeviriyor çorak dünyayı...
Çiçek dedim ya...
Bir çiçek adı verseydim sana PAPATYA olurdun...
Açışıyla dünyaya, insanlara baharın geldiğini
müjdeleyen papatya...
İddiasız ama güzel...
Güzel ama kibirsiz...
Seni seviyorum...
Çünkü seni sevmeyi, sana dokunmayı,
seni dinlemeyi,
sana bakmayı, seni koklamayı, seninle
paylaşmayı seviyorum...
Seninle birlikte insana dair ne varsa
onları da seviyorum...
Seni sevdiğimi anlatmaya çalışırken
Ne kadar çaresiz olduğumu da görüyorum...
Her sözcükten sonra durup tekrar tekrar düşünüyorum...
Seni yeterince anlatabildim mi diye...
Biliyorum ki yetmeyecek...
Bu kadar sözcükten sonra bile, sana sevgimi
anlatamamış olacağım....
Sözcüklerin bittiği yerde gözlerime bak...
Onlar bu sevgiyi çok daha iyi anlatacaktır sana
|
|
|
|
|
|
|
LÜTVEN YORUM YAZIN TSK
| | | | |